Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

B'LERDE

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 04 Mayıs 2024 ]
itibariyle 4202 başlık/FaRk ile birlikte,
5068 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(3/6)


- BASİRET ile/<> BASİRETSİZLİK ile/<> AYMAZLIK

( Yanlış yapmadan önce düşünmek. İLE/<> Yaparken, düşünmemek. İLE/<> Yanlış yapabileceğini düşünmemek. )


- BASİT "BİR ŞEKİLDE" ile/ve/değil/yerine KISA BİR ANLATIMLA


- BASİT BAŞAK/SPİKA = SÜNBÜLE-İ ÂDÎYE = ÉPI SIMPLE


- BASİT KAPİTULUM = KIMMÎYE-İ ÂDÎYE = CAPITULE


- BASİT ÖRGENLER/DOKULAR ile/ve/<> BİLEŞİK ÖRGENLER

( Bütün organ olarak aynı adı taşıyan ve aynı tanımla belirlenen, görülen ve idrak edilen kısımlardır, et ve sinir gibi. İLE/VE/<> Bütün olarak farklı ölçüdeki kısımlardan meydana gelmiş olup, onların bu kısımları gerek doğa olarak, gerekse ad olarak, birbirinden farklıdır; el, ayak ve yüz gibi. )

( Basit örgenler: Kemikler, Kıkırdak, Sinirler, Tendonlar, Bağ Dokusu, Arterler, Venler/Damarlar, Membranlar, Et. İLE/VE ... )

( el-KÂNÛN fi't-TIBB )

( AHŞÂ'[Ar. < HAŞÂ]: İç örgenler. | Gövdede bulunan bağırsaklar, ciğer gibi şeyler, içirik. | Cihetler, mahaller, bölgeler. )

( MAÂRÎ[Ar.]: Kişinin sürekli açıkta olan/kalan örgenleri. )

( TELÂSUK[Ar.]: Bitişme, bitişiklik. | Bir örgenin bir başkasına bitişip yapışması. )


- BASİT SALKIM = ANKÛD-I ÂDÎ = GRAPPE


- BASİT SÖZCÜK

( SIMPLE / SIMPLEX WORD )


- BÂSIT-ÜR-RIZK[Ar.]

( Bir örgeni uzatıp açan kas. )


- BASİT/LİK ve KUŞATICI/LIK

( SIMPLICITY and SURROUNDING )


- BASİT ile BASİT

( Kolay, pratİk. İLE Aşağılayıcı, küçümseyici kullanım. )


- BASİT ile BAZİT[Fr. < BASIDE]

( ... İLE Bazit mantarların üreme örgeni. )


- BASİT ile BİRLİK

( SIMPLE vs. UNITY )


- BASİT ile/ve GENEL

( SIMPLE vs./and GENERAL )


- BASİT değil/yerine/= KOLAY | KARMAŞIK OLMAYAN | /OLAĞAN, YÖNEKEY | GÖRGÜSÜZ


- BASİT ile MÜREKKEB


- BASİT ile/ve/değil/yerine ÖZET


- BASİT ile/ve/<> SABİT


- BASİT ile SIRADAN


- BASİTLEŞTİRME ile DEĞERSİZLEŞTİRME

( TO SIMPLIFY vs. TO LOSE ITS VALUE )


- BASİTLEŞTİRME ile/ve/değil DÜŞÜNCE

( [not] TO SIMPLIFY vs./and/but TO THINK )


- BASİTLİK ile/değil SIĞLIK


- Başı ve sonu için BİŞNEV!


- Başını ağrıtmamak için SUS!!!


- Başını kes ve SUS!!!


- BAŞKA (BİR ÇÖZÜM) ile/ve/değil YENİ (BİR ÇÖZÜM)


- BAŞKA (BİR) ALTERNATİF (ÇÖZÜM) değil ALTERNATİF (ÇÖZÜM)


- BAŞKA (OLABİLİR/OLMAMALI):
"İÇİMİZDEKİ SAZLAR" ile/ve/||/<>/>< AĞZIMIZDAN ÇIKAN SÖZLER

( Duygular. İLE/VE/||/<>/>< Düşünceler. )


- BAŞKA ALTERNATİF değil ALTERNATİF (ya da BAŞKA ÇÖZÜM)


- BAŞKA BİR ...:
"DÜNYA" değil YAŞAM (BİÇİMİ)

( Yoktur. DEĞİL Vardır, olanaklıdır. )


- Başka sözlere kulak kabartmadan DİNLE!!!


- BAŞKA:
O İŞ ile O İŞ


- BAŞKA'NIN ile BAŞKAN'IN


- BAŞKA/LIK ile FARK(LI/LIK)


- BAŞKA ile BAŞKA

( OTHER vs. ANOTHER )


- BAŞKA ile FARKLI

( ANOTHER vs. DIFFERENT )


- BAŞKA ile ÖTEKİ


- BAŞKA ile/ve/||/<>/> ÖZGÜRLEŞME


- BAŞKALARI ...:
BİZİMLE YÜRÜYEBİLİR ve/fakat BİZİM İÇİN YÜRÜ(YE)MEYEBİLİR


- BAŞKALARINA "EFENDİLİK" ile/değil/yerine/>< KENDİMİZE EFENDİLİK

( "Güç" gerektirir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güçlü olmayı gerektirir. )


- BAŞKALARINI AFFETMEK ile/ve/||/<>/< KENDİNİ AFFETMEK

( Affetmek, bir mahkûmu serbest bırakmaktır ve o mahkûmun kendin olduğunu keşfetmektir. )

( AFFEDELİM!!!

Lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur:

"Bir yaşam deneyimine katılmak ister misiniz?"

Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. "O zaman" der öğretmen. "Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin"

Öğrenciler bunu da yapar. "Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"

Öğrenciler, bu işten pek birşey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:

"Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın,o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."

Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:

"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? Hep yanınızda olacaklar."

Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikâyete başlar:
"Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."
"Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, kişiler, tuhaf bakıyor bana artık. Hem sıkıldık, Hem yorulduk!"

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:

"Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz,

halbuki affetmek, en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir. )

( Kendini affetmeyen kişinin, tüm kusurları affedilebilir. )

( FORGIVE THE OHTERS vs./and/||/<>/< FORGIVE THE SELF )


- BAŞKALARINI DÜŞÜNMEK ile/değil/yerine BAŞKALARINI DA DÜŞÜNMEK


- BAŞKALARININ (")TERBİYESİZLİĞİ(") ile/değil/yerine/>< KENDİ TERBİYEN


- BAŞKALARIYLA KIYASLAMA ile/değil/yerine/>< BAŞKALARINI ÖRNEK ALMA


- Başkalarıyla da KONUŞ!!!


- BAŞKALAŞIM ile/ve/||/<> (")CANLANMA(")


- BAŞKALAŞIM ile/ve DEĞİŞİM

( METAMORPHISM vs./and ALTERATION )

( İSTİHÂLE ile/ve ... )


- BAŞKALAŞIM ile GELİŞİM

( METAMORPHISM vs. PROGRESS/DEVELOPMENT )


- BAŞKALAŞIM ile İÇBAŞKALAŞIM

( ... İLE Püskürük magmaların, soğurdukları kültelerin/kayaçların etkisi altında, bileşimlerinde oluşan başkalaşım. )


- BAŞKALAŞIM ile YARIBAŞKALAŞIM ile TÜMBAŞKALAŞIM

( ... İLE Böceklerde, kurtçuk evresi görülmeyen başkalaşma türü. İLE Böceklerde, kurtçuk ve koza evresi geçiren başkalaşma türü. )


- BAŞKALAŞTIRMA ile/ve/değil/yerine DÖNÜŞTÜRME

( [not] TO CHANGE vs./and/but TO TRANSFORM
TO TRANSFORM instead of TO CHANGE )


- BAŞKALDIRI ile/değil/yerine ELEŞTİRİ


- BAŞKAN/SERVER[Fars.] ile PATRON


- BAŞKAN ile ASBAŞKAN

( ... İLE İkinci başkan. )


- BAŞKAN ile BAŞBUĞ

( ... İLE Eski Türklerde baş, başkan, komutan. | Osmanlı Devleti'nde savaş zamanı başka birliklerden ayrılıp bir araya getirilerek oluşturulan birliğin ya da milis güçlerinin komutanı. )


- BAŞKAN ile/ve/||/<> DANIŞMAN ile/ve/||/<> MUHTAR

( Dernek, vakıf, parti, enstitü, belediye, spor kulübü vb. gibi, "başkanlık" konumu ile sürdürülen kurum ve kuruluşlarda, "Başkan" olarak görev yapan kişinin, öteki yönetim kurulu üyelerinden hiçbir farkı, önceliği ya da üstünlüğü yoktur ve de ol(a)maz! Sadece, üstlenmiş olduğu geçici görevinde, biraz daha sorumluluk ve çok büyük bir fark ya da ayrıcalık oluşturmayacak bazı küçük ama önemli yetkileri bulunmaktadır. Bu, sınırsız ve sonsuz olmayan "yetkilerini" de, öncelikle ve tamamen, kurumun/kuruluşun ve yönetim kurulunun ne yapacakları değil ne gibi yanlışlıkların, eksikliklerin kalmaması, sorunların daha az çıkması yönünde, bilgi ve deneyim artılarını, kurum/kuruluş ve topluma sunacağı hizmeti amacıyla kullanmak durumundadır. Söz ya da karar verme makamı diye bir üstünlüğü de söz konusu değildir. Ortak alınmış/alınacak olan uygulama, yürütme kararlarında, oy fazlalığının bulunması, kişisel isteği ya da çıkarları yönünde değil sadece toplumun ortak çıkarları yönünde kullanılmak üzere, biraz daha fazla olan bilgi ve deneyimiyle, olası yanlış karar ve uygulamalara engel olabilmesi içindir. Dolayısıyla, bir şeyleri kendilerine sormak ya da izin istemek gibi bir üstünlükleri de söz konusu değildir. Fakat ne yazık ki, "Aman, işimiz ve aramız bozulmasın" kaygısıyla, kişiler, olması ve yapılması gereken süreçlerde sessiz kalır ve bu da başkanlık görevinde bulunan kişinin yetkilerini aşmasına, kötüye kullanmasına ve bu yanlışlara göz yumulmasına kadar gitmektedir. Bu tıkanıklığın giderilmesi için de başta, yönetim ve yürütme kurulu olmak üzere, tüm üyelerin ve vatandaşların, kişi değil kavram, kurum ve hizmet esaslı bir çalışma sürecinde olunduğunu anımsaması gerekmektedir.

İLE/VE/||/<>

Kişi, kurum ve kuruluşlara hizmet etmekte olan danışmanlar, kendilerine danışılan konuların uygulayıcısı durumunda değildir ve bu durumda bırakılamaz. Olası uygulamalardaki, girilmeyecek, sapılmayacak yönleri ve yolları işaret etmekle görevlilerdir. Ne yapılması hakkında, bilgi ve deneyim aktarımında bulunurlar fakat önerdikleri alanda daha fazla bilgili diye, işi ya da süreci, danışmana bırakmak gibi bir tutum ya da beklenti sergilenemez.

İLE/VE/||/<>

Halk tarafından seçilerek ve belirli bir dönem, koşul, sorumluluk, yetki ve görevlerle sınırlı kalmak üzere, yaşanılan bölgenin ilk yönetimsel yetkilisi olarak, bölgedeki ne yapılacaklarla değil ne yapılmayacaklarla, neyin, ne kadar süre ve koşulda, eksik ya da sorunlu kalmamasını sağlamak üzere, ihtiyâr heyeti desteği ile işbirliğinde bulunan kişidir. "Muhtar" sözcüğü, "Hayır!" kökünden gelerek, kendi ya da yakın çevresinin irâdesiyle değil ne yapılmayacağının ya da engel olunacağının bilgisine sahip olan kişi, ihtiyârını devrede tutan kişi anlamına gelmektedir. Fiziksel olarak yapılması gereken işlerde de belediye başkanını, güvenlik amacıyla da vali, kaymakam, polis, jandarma gibi ilgili kurum ve yetkililerle daha yakın ve doğrudan ilişki içinde olma görevindelerdir. Kaymakam ve valilerden daha alt bir yetki ve konumda olsalar da, belediye başkanından sonra değil önce gelirler. )


- BAŞKASINA SÖYLEDİĞİN/SÖYLEYEBİLDİĞİN ile ANCAK/SADECE KENDİNE SÖYLEYEBİLECEĞİN

( (ABLE) TO SAY/TELL SOMETHING TO OTHERS vs. ONLY ABLE TO SAY TO YOURSELF )


- BAŞKASINA:
BIRAKMA ile/ve/<> "YIKMA"


- BAŞKASINI "KANDIRMAK" değil KENDİNİ YADSIMAK


- BAŞKASININ SORUSU ile/değil/yerine KENDİ SORUN


- BAŞKASININ, BİZİ KEŞFETMESİ ile/ve/>/değil/yerine KENDİNİ KEŞFETME

( Beşer. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE İnsan. )


- BAŞKASININ/BAŞKALARININ YANITLARI ile/ve/değil/yerine KENDİ(NİN) YANITLARI(N)


- BAŞKASIYLA PAYLAŞTIĞIN/PAYLAŞABİLDİĞİN ile ANCAK/SADECE KENDİN YAŞAYABİLECEĞİN

( (ABLE) TO SHARE WITH OTHERS vs. ONLY YOU ABLE TO EXPERIENCE )


- BAŞKENT ile/ve/<> ÖTEKİ ŞEHİRLER


- BASKETBOL değil/yerine/= SEPETTOPU


- BASKETBOL ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SİLEMBOL

( [not] BASKETBALL vs./and/but/||/<>/> SLAMBALL
SLAMBALL instead of BASKETBALL )


- BASKI ile/ve BASINÇ

( Tek bir yönden. İLE/VE Her yönden. )

( Baskı yapan şeyi/nesneyi gösterir/düşündürür. İLE/VE Baskı olunan şeyi/nesneyi/durumu gösterir/düşündürür. )


- BASKI ile/ve/<> DAYATMA


- BASKI ile/ve/değil/yerine/<> HAKİMİYET


- BASKI ile/ve/değil/||/<>/< REKABET


- BASKILAMA ile BASTIRMA


- BASKILAYICI TUTUM ile/değil/yerine SINIRLAYICI TUTUM


- BASKIN GEN ile/ve/||/<> ALTGIN GEN

( DOMINANT GENE vs. RECESSIVE GENE )


- BASKIN/HAKİM GEN ile/ve/<> SAKLI GEN

( Kişinin geni olduğu gibi, dünyanın da geni, insandır. )

( DOMINANT GENE vs./and/<> RECESSIVE GENE )


- BASKIN ile BAŞAT


- BASKIN ile BASKILI


- BASKIN ile/ve/||/<> EGEMEN


- BASKIN ile/ve/değil/||/<> ÖNE ÇIKAN


- BASKIN ile/ve YAYGIN


- BASKIN ile YOĞUN

( DOMINANT vs. INTENSE )


- BAŞLAMAK İÇİN ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> BAŞLAMAMAK/YAPMAMAK İÇİN

( "En" doğru zamanı beklemek. İLE/VE/||/<>/> [bazen/çoğunlukla] Olumsal/keyfî "bahane" (olabilir). )


- BAŞLAMAK-BİTİRMEK ile BAŞLAMAK-TAMAMLAMAK

( TO BEGIN-TO FINISH vs. TO BEGIN-TO COMPLETE )


- BAŞLAMAK ve/<> BAŞARMAK

( Başlamak, başarmanın yarısıdır. )

( Her iş, başlayana kadardır. )


- BAŞLANGIÇ

( BEGINNING )


- BAŞLANGIÇ (BİDÂYET)


- BAŞLANGIÇ MİT/LERİ ile/ve KURULUŞ MİT/LERİ ile/ve KURTULUŞ MİT/LERİ ile/ve KURTARICI MİT/LER ile/ve SON/KIYÂMET MİT/LERİ ile/ve YENİDEN DİRİLİŞ MİT/LERİ ile/ve GELECEK/ESKATOLOJİ MİT/LERİ ile/ve ÜTOPYA/CENNET MİT/LERİ ile/ve BAŞLANGIÇ/KOZMOGONİ MİT/LERİ ile/ve NEDENSELLİK/ETYOLOJİ MİT/LERİ ile/ve AHLÂK MİT/LERİ ile/ve PSİŞİK MİT/LER


- BAŞLANGIÇ:
EYLEM ile/ve/değil/||/<>/< ÖRTÜK EYLEM


- BAŞLANGIÇ ile/>< BİLİNÇ

( Başlangıca en yakın olan, bilince, en uzak olandır. )


- BAŞLANGIÇ ve/||/<> EMEK


- BAŞLANGIÇ ile/ve/değil EŞİK


- BAŞLANGIÇ ile/ve/değil KAYIT TARİHİ, RESMİYET KAZAN(DIR)MA


- BAŞLANGIÇ ile/ve/||/<> KÖKEN ile/ve/||/<> DOĞUM


- BAŞLANGIÇ ile MAYA

( BEGINNING vs. ORIGIN )


- BAŞLANGIÇ ile ÖNCE

( BEGINNING vs. BEFORE )


- BAŞLANGIÇ ile/ve/||/<>/> ORTA ile/ve/||/<>/> SON


- BAŞLANGIÇ ile/ve SÜREÇ(VETÎRE)

( ... İLE/VE Bir öncekini içeren, bir sonrakine yol açan gelişim. )

( Ancak başlangıçta sizin olan sonda da sizin olarak kalır. )

( Başlangıç ile son arasındaki fark ancak zihinde vardır. )

( Only what is your own at the start will remain your own in the end.
The difference between the beginning and the end lies only in the mind. )

( BEGINNING vs./and PROCESS )


- BAŞLANGIÇ ile/ve TÜRDEŞLİK


- BAŞLANGIÇ ve/=/||/<>/> VARSAYIM


- BAŞLANGIÇ ile/ve YENİLİK

( BEGINNING vs./and INNOVATION/REFORM/NEWNESS )


- BAŞLANGIÇ ile/ve/||/<> ZEMİN


- BAŞLAT(RESET) ile AÇMA-KAPAMA(POWER)


- BAŞLI BAŞINA (ELE ALMAK)


- BAŞLIBAŞINA ile BAMBAŞKA


- BAŞLIK ile BARATA[< İt.]

( ... İLE Osmanlı sarayında, genel olarak bostancıların, baltacı ve kapıcıların giydikleri, kırmızı çuhadan yapılmış başlık. )


- BAŞLIK ile IŞKIRLAK

( ... İLE Karagöz'ün başlığı. )


- BAŞLIK ile KUKULETA[İt. < COCOLETTA]

( ... İLE Yağmur, soğuk vb. dış etkilere karşı başa geçirilen, giysiye dikili ya da ayrı olarak kullanılan başlık. )


- BAŞLIK ile TAMLAMA

( TITLE vs. NOUN/PROPOSITIONAL PHRASE )


- BAŞLU değil/yerine/= YARALI


- BASMA ile BASMAK

( Basmak eylemi. | Gazete, dergi, kitap vb. bası ile hazırlanmış yazılı şeyler, matbua. | İskambil kâğıdı ile oynanan bir oyun. | Üzerinde bası ile yapılmış renkli biçimler bulunan pamuklu kumaş. | Bu kumaştan yapılan. | Yerin alçalmasıyla bu yeri örten deniz sularının yükselmesi, çekilme karşıtı. | Basılmış, matbu. | Gübre, tezek. İLE Gövdenin ağırlığını verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere ya da bir şeyin üzerine koymak. | Küçük çocuklar ayakta durabilmek. | Bir şeyi, üzerine kuvvet vererek itmek. | Sıkıştırarak yerleştirmek. | Bası işi yapmak, tabetmek. | Örtmek, bürümek, kaplamak. | Bir şey üzerinde kalıp, mühür vb.yle iz yapmak. | Baskın yapmak. | Yaş almak. | Dumanın, sisin vb. çevreyi kaplaması, çökmesi. | Basınç yaparak sıvı ve gazları itmek. | Kümes hayvanları kuluçkaya yatması. | Uygunsuz vaziyette yakalamak. | Bir şeyin etkisinde kalıp eziklik, üzüntü ve ağırlık duymak. )


- BASMAK" ile/ve "TEPELEMEK"


- BAŞMAK ile/ve/||/<> BAŞMAKLIK

( ... İLE Camide ayakkabı konulan yer. | Sultanın anne, kız kardeş, kız ve hasekilerine bağlanan ödenek, has. )


- BASRA OKULU ile/ve/<> KÛFE OKULU


- BASSO[Jap.] ile BASSO[İt.]

( Çinli Zen ustası Ma-tsu'ya (709-788) Japonya'da verilen ad. İLE En kalın erkek sesi. | En kalın sesli orkestra çalgısı. )


- BAST

( YAYMA, AÇMA )


- BAST (HALİ) ile/ve KABZ (HALİ)

( Kâmil kişinin ihtiyârındadır. )


- BAST-I ZAMAN ile TAYY-İ ZAMAN

( Zamanın uzamış gibi olması. İLE Zamanın kısalmış gibi olması. )


- BAŞTA ile/ve/değil BAŞINDA


- BAŞTACI değil BAŞ TÂCI


- BAŞTAN ANLATMAK ile/yerine SORULURSA ANLATMAK

( EXPLAINING AT THE BEGINNING vs. EXPLAINING IF SOMEBODY ASKS
EXPLAINING IF SOMEBODY ASKS instead of EXPLAINING AT THE BEGINNING )


- BAŞTAN AŞAĞI/YA


- BAŞTAN BAŞA (SARMAK, DOLAŞMAK)

( SER-Â-PÂ, SER-TE-SER )


- BAŞTAN BAŞA ile BOYDAN BOYA


- BAŞTAN SONA ile TÜMEVARIM


- BAŞTANKARA ile BAŞTAN KARA

( Kuş. İLE Gitmek, etmek. )


- BAŞTANKARA ile FANTA

( ... İLE Mevimsi yeşil renkli bir baştankara. )


- BAŞTANKARA ile MAVİ BAŞTANKARA


- BASTIR(IL)MAK ile SİNDİR(İL)MEK

( TO (GET) SURPASS vs. TO (GET) CROUCH DOWN )


- BASTIRILMA ile/ve/<> DIŞLANMA


- BASTIRILMIŞ/LIK ile/ve VAZGEÇMİŞ/LİK

( Kişiler, neden/nasıl vazgeçerler?
( Why people give up? )

Hızlı sonuç beklediklerinden dolayı...
( Expect fast results... )

Kendilerine inançlarını kestiklerinden dolayı...
( Stop believing in themselves... )

Geçmişe saplanıp kalmalarından dolayı...
( Get stuck in the past... )

Hatalarında yaşadıklarından dolayı...
( Dwell on mistakes... )

Gelecekten korktuklarından dolayı...
( Fear the future... )

Değişime direndiklerinden dolayı...
( Resist the change/alteration... )

Güçlerinden vazgeçtiklerinden dolayı...
( Give up the power... )

Güçsüzlüklerine inandıklarından dolayı...
( Believe in their weaknesses... )

Dünyaya sahip oldukları zannından dolayı...
( Feel the world owes them something... )

Başarıyı istemekten çok, hata yapma korkularından dolayı...
( Fear failure more than desire success... )

Nelerin olanaklar içinde olduğunu görememelerinden dolayı...
( Never visualize what is possible... )

Kaybedecek şeylerinin çok olduğu zannından dolayı...
( Feel they have something to lose... )

Fazla çalışmaktan dolayı...
( Overwork... )

Sorunlarının sadece kendilerine özgü ve biricik olduğunu zannetmelerinden dolayı...
( Assume their problems are unique... )

Geri dönmenin ve geri dön işaretinin, hata yaptıkları anlamına geldiğini zannetmelerinden dolayı...
( See failure as the signal to turn back... )

Kendilerini, üzgün, güçsüz, acınası hissetmelerinden dolayı...
( Feel sorry for themselves... ) )


- BASTIRILMIŞ ile/ve GİZLİ


- BASTIRMAK ile/ve/<> GÖZARDI ETMEK


- BASTON ile DEĞNEK


- BAŞUCU ile BAŞ UCU


- BASUR OTU

( Düğün çiçeğigillerden, nemli ormanlarda biten, köklerinde basur memelerine iyi gelen bir nesne bulunan, sarı çiçek açan küçük bir bitki. )

( RANUNCULUS FICARIA )


- BÂSÛR[Ar. çoğ. BEVÂSÎR] ile KANLI BÂSÛR/DİZANTERİ[Fr. < Yun.]

( Kalınbağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesinden ve bazen iltihaplanmasından dolayı, makadın içinde ve dışında oluşan memeler yüzünden makattan kan ya da irin gelmesi. İLE Ağrılı ve kanlı ishalle beliren, bağırsakta yaralara yol açan, bulaşıcı, salgın sayrılık. )


- BÂSÛR[Ar. çoğ. BEVÂSÎR] değil/yerine/= MAYASIL

( Kalınbağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesinden ve bazen iltihaplanmasından dolayı, makadın içinde ve dışında oluşan memeler yüzünden makattan kan ya da irin gelmesi. )


- BAŞVURU ile İSTİKZÂ'

( ... İLE Birinin, hakkında karar verebilmek için başka birine başvurması. )


- BASYA[Lat. < BASIA]

( Sapotgillerden, tohumlarından sabunculukta kullanılan bir yağ elde edilen, Asya'da yetişen bir ağaç. )


- BAT/BATH/EPRAH[İbr.]

( Bir hacim ölçüsü. )


- BATA-ÇIKA (BUGÜNLERE GELMEK)


- BATAĞAN ile KARA BOYUNLU BATAĞAN

( image )

( GREBE vs. BLACK-NECKED GREBE )

( PODICIPEDIDAE cum PODICEPS NIGRICOLLIS )


- BATAĞAN ile KÜÇÜK BATAĞAN


- BATAKLIK ve/||/<> BATAKÇIL

( ... VE/||/<> Bataklıkları seven, bataklıklarda yaşayan bitki ya da hayvan. )


- BATAKLIKKETENİ

( Papirüs ailesinden, bataklıklarda yetişen bir bitki, pamukotu. [Lat. ERIOPHORUM] )


- BATARYA[İt. < BATTERIA] ile BATARYA[İt. < BATTERIA]

( En küçük topçu birliği. | Savaş gemilerinde borda topları ve bunların bulunduğu güverte parçası. İLE Pil. | Birkaç aygıtın bir araya getirilerek belirli bir biçimde eklenmesinden oluşan takım. )


- BATBATA[Ar.]

( Kazın ötmesi. )

( Kazın suya dalışı. )


- BATERİ[Fr. < BATTERIE] değil/yerine/= DAVUL

( Orkestrada vurmalı çalgı takımı, davul. )


- BATERİ[İng. < BATTERY] değil/yerine/= PİL


- BATHÂ'[Ar. çoğ. BİTÂH] ile BATÎHA[Ar.]

( Çakıl taşlı büyük dere. | Mekke'de dağ arasında bulunan bir dere. | Dağ arasındaki dere. | Mekke-i Mükerreme. İLE Sazlı, kamışlı dere. )


- BATI AVRUPA'DA AYDINLAR:
KİLİSE ile/ve/<> RAHİPLER

( Aydınlar, Batı Avrupa'da, dinî–ilmî-felsefî-siyasî bir dizge olarak Kilise'nin yerini alan kapitalist-emperyalist–pozitivist yaşam görüşünün rahipleri olarak yükselmişlerdir. )


- BATI FELSEFESİ ile/ve/yerine ZİHİN FELSEFESİ

( WEST PHILOSOPHY vs./and MIND PHILOSOPHY
MIND PHILOSOPHY instead of WEST PHILOSOPHY )


- BATI KÜLTÜRÜ ile/ve/<> DOĞU KÜLTÜRÜ

( Sağır. İLE/VE/<> Kör. )

( Sağır olduklarından dolayı birbiriyle [göstererek/işaret ederek] görsel dille iletişim ve paylaşımda bulunurlar. [Doğu'nun söylediklerini, anlattıklarını bilgeliklerini duyamazlar.] İLE/VE/<> Kör olduklarından dolayı birbiriyle [ses ile] sözel/şifai dille iletişim ve paylaşımda bulunurlar. [Batı'nın gösterdiklerini, tekniğini, bilimini göremezler.] )

( Anadolu Kültürü, hem Batı'nın, hem de Doğu'nun değerlerini/olanaklarını, körlük ya da sağırlık yaşamadan biraraya getirebilmiş ve getirebilecek nadir kültürlerdendir. )

( Sol beyin/yarımküre ağırlıklı. İLE/VE/<> Sağ beyin/yarımküre ağırlıklı. )

( Hermetik.[Mısır] İLE/VE/<> Sanskrit.[Hindistan] )

( KÜLTÜR: Üretim-Tüketim-Paylaşım )

( KÜLTÜR[< CULTURA < COLERE/CULTIVARE]: Toprağa işlemek, toprağın işlenmesi/sürülmesi. | Bakmak, yetiştirmek. )

( Karıştırmamak ve/fakat birleştirmek gerekir. )

( Not to confuse but also to merge.
Deaf. VS./AND/<> Blind. )

( WESTERN CULTURE vs./and/<> EAST CULTURE )

( XI XUE ile/ve/<> ... )


- BATI ROMA İMPARATORLUĞU ile/ve/değil DOĞU ROMA İMPARATORLUĞU

( ... İLE Fethedilmiş olan. )


- BATİ[Ar.] değil/yerine/= YAVAŞ, AĞIR


- BATI/GÜNİNDİ ile/ve DOĞU

( Güneşin battığı yön. İLE/VE Güneşin doğduğu yön. )

( GARB ile/ve ŞARK )

( WEST vs./and EAST )


- BATI/LI(coğrafya) = KEDİN, KURIYAKI = WEST/ERN[İng.] = OUEST, OCCIDENT/AL[Fr.] = DER WESTEN/WESTLICH[Alm.] = OCCIDENTE/OCCIDENTAL(E)[İt., İsp.] = OCCIDENS/OCCIDENTEM[Lat.] = HE DÜZIS/PROS HELION DÜZIN[Yun.] = el-ĞARB/ĞARBÎ[Ar.] = BÂKHTER/Î[Fars.] = HET WESTEN/WESTELIJK[Felm.]


- BATI/LI(uygarlık) = GARB/Î = OCCIDENT/AL[İng., Fr.] = DAS ABENDLAND/ABENDLÄNDISCH[Alm.] = OCCIDENTE/OCCIDENTAL(E)[İt., İsp.] = VESPER, OCCIDENS, TERRÆ OCCIDENTEM VERSUS SITÆ[Lat.] = HE PROS HELIOU DÜSMAS[Yun.] = el-MAĞRİB[Ar.] = GARBÎ[Fars.] = HET AVONDLAND/S[Felm.]


- BATI/LI ile BATI/LI

( Coğrafya. İLE Uygarlık. )


- BATI değil BATI/RDI/LAR


- BATICI ile/ve/değil/yerine/||/>< BATILI


- BATİK ile ÇİTENGE

( ... İLE Zambiya'da, 2 m.'lik, göz alıcı renklerle yapılan tek parçalı, pamuk batik. )


- BÂTIL[< BUTLÂN]

( BOŞ, BEYHÛDE | ÇÜRÜK | ZEMİNİ OLMAYAN )


- BÂTIL ile HURÂFE/SANAKA

( Vak'a'ya mutabık olmayan/olmama. İLE ... )


- BÂTIL ile/ve YANLIŞ


- BÂTIL ile ZULÜM

( Kendi dışında haklılık kabul etmeyen. İLE Sonuçları. )


- BATILILAŞMA ile "DEJENERASYON"


- BÂTIN:
UMÛMA GÖSTERİLİR ile/ve (fakat) UMUM YARARLANAMAZ


- BATIN/BATN[Ar. çoğ. BUTÛN, EBTÂN] ile BÂTIN[Ar. çoğ. BEVÂTIN] ile BATÎN[Ar.]

( Karın. | Nesil, soy. İLE İç. | İç yüz. | Gizli, görünmeyen nesne. | Tanrı. | İçteki. | Çukur, kuytu yer. İLE Büyük karınlı. | Uzak yer. )


- BATIN ile BÂTIN

( Karın[bağırsak bölgesi]. İLE İç; gizli. )


- BATIN ile BÂTIN

( Karın. | Soy, kuşak, nesil. İLE İç. | Gizli. | Gözle görülmeyen. )


- BÂTIN ve/<> EDEB


- BÂTINÎ >< ZÂHİRÎ değil/yerine/= İÇREK >< DIŞRAK


- BATINİ/EZOTERİK değil/yerine/= İÇREK


- BÂTINÎ/LİK = ESOTERIC/ISM[İng.] = ÉSOTÉRIQUE/ÉSOTÉRISME[Fr.] = ESOTERISCH/ESOTERISMUS[Alm.] = ESOTERISMO[İt., İsp.] = ESOTERICUS[Lat.] = ESOTERIKOS[Yun.] = BÂTİNİ/YYE, SİRRİ/YYE[Ar.] = BÂTİNÎ/GERÎ[Fars.] = ESOTERISCH/ESOTERISME[Felm.]


- BÂTINÎ ile/değil HERETİK

( Kendi dininin içindeki "sapmalar". İLE/DEĞİL Dinin dışına yönelik "sapmalar". )

( ... İLE/DEĞİL Ortodoksluk içinde ve sonrasında oluşmuşluğuyla ad bulmuştur. )


- BATÎR[Ar.] ile BÂTİR[Ar.] ile BÂTİR[Ar.]

( Nalbant. İLE Keskin kılıç. İLE Turna. )


- BATIRMAK ile BANDIRMAK


- BATIYOR ama ACITMIYOR

( Senin sevdân! )

( YAŞAR )


- BATKI, DÜŞ KIRIKLIĞI/HÜSRAN[Ar.] ile SUKÛT-U HAYAL


- BATKI/HÜSRAN[Ar.] ile/değil/yerine ŞAŞIRMA/ŞAŞKINLIK


- BATKI/HÜSRAN ile BUHRAN


- BATKI/HÜSRAN ile PİŞMANLIK


- BATKI/İFLÂS ile İSTİFA

( Kendi/ortak işimizde. İLE Çalıştığımız yerde. )


- BATKI/İFLAS ile KONKORDATO[İt. < CONCORDATO]

( Borçlarını ödeyemediği mahkeme kararı ile tespit ve ilân olunan iş adamının durumu. | Yenilgiye uğrama, değerini yitirme. | İşlevini ya DA görevini yapamama. İLE Antlaşmalı iflas. | Papalık makamıyla başka hükûmetler arasında yapılan antlaşma. )


- BATKI/SİTEM[Fars.] ile YAKINMA/SERZENİŞ[Fars.]


- BATMAN

( Miktarı, bölgelere ve tartılacak şeylere göre değişen, eski bir ağırlık ölçüsü. )


- BATTANİYE[Ar.] değil/yerine/= KALIN ÖRTÜ


- BATTANİYE ile PİKE[Fars.]

( ... İLE Kabartmalı pamuklu kumaş. | Bu kumaştan yapılan yatak örtüsü. | Bu kumaştan yapılan eşya. | Yüksekten, hedef üzerine büyük bir açı ile inme, yüksekten, hederin üzerine dik olarak saldırma. )


- BATTANİYE ile YORGAN


- BATTI ÇIKTI


- BAY BAY değil/yerine/= ESENKALINIZ/GÜLE GÜLE/İYİKALINIZ/SAĞLICAKLA


- BAYAĞI KAŞIKÇI ile ... KAŞIKÇI ile ... KAŞIKÇI ile PEMBE KAŞIKÇI

( ... İLE Ciconiiformes olarak bilinen Leyleksiler takımı üyesidir; ancak Thereskionithidae olarak bilinen aynakgiller ailesinde sınıflandırılır. Gagalarının "kaşık" gibi olmasından dolayı bu ad verilmiştir. )

( Afrika'nın güneyinde, Avrupa'da, Asya'nın orta ve güney kesimlerinde yaşarlar.[Yazın, başının gerisinde uzun, ucu sarıya çalan, beyaz tüylerden bir sorguç belirir.] İLE/||/<> Afrika'da yaşarlar. İLE/||/<> Avustralya'da ve Yeni Zelanda'da yaşarlar. İLE/||/<> Yenidünya'da yaşarlar. )

( ile
)

( PLATALEA LEUCORODIA cum/||/<> PLATALEA ALBA cum/||/<> PLATALEA REGIA cum/||/<> ROSEATE SPOONBILLS / AJAIA AJAIA )


- BAYAĞI ORİKS/ORYX ile AFRİKA ORİKSİ ile ARABİSTAN ORİKSİ

( Çöllerde ve kurak düzlüklerde sürüler halinde yaşayan iri antiloplar. )

(





)

( ... İLE ... İLE Soluduğu havadaki nem ile su gereksinimini karşılayabilir. Gövde sıcaklığını gece ve gündüze göre ayarlayabilir. Bu sayede terlemeyi engeller. İki yıl boyunca hiç su içmeden yaşayabilir. )

( ORYX GAZELLA cum ORYX DAMMAH cum ORYX LEUCORYX )


- BAYAN ile/değil/yerine KADIN

( Kadınların, ad ya da soyadlarının önüne getirilen saygı sözü. | Kadın. | Eş, karı. | Kadınlara bir seslenme sözü. İLE/DEĞİL/YERİNE Erişkin dişil kişi, hatun, hatun kişi. | Analık ya da ev yönetimi bakımından gereken erdemleri, becerileri olan. )


- BAYAT, DURMUŞ

( STALE[İng.] )


- BAYAT ile KURU


- BAYATİ

( Türk müziğinde, Uşşak dörtlüsüne, buselik beşlisi katılmasıyla oluşturulmuş, eski bir makam. )


- BAYBURT ile BABERT

( Türkiye'de. İLE Irak'ta. )


- BAYBURT ile BAYBURT


- BAYEZİD MEYDANI'NDA:
ÇINAR AĞACI ile/ve KESTANE AĞACI


- BAYEZİD YANGIN KULESİ değil OSMANLI TOPU('nun dikilmiş hali)

( Mimar Krikor Amira Balyan [1828] )

( İstanbul Üniversitesi bahçesindedir. )

( 85 m. yüksekliktedir. Gözcülerin bulunduğu bölüm 68 m.'dedir. [180 basamaklıdır] )

( Dış çevresi 43.70 m., iç çevresi 11.20 m.'dir. )


- BAYEZİD'İN:
DELİSİ ve VELİSİ ve KEDİSİ


- BAYGIN ile/değil/yerine/>< AYGIN


- BAYİ değil/yerine/= SATÇI


- BAYILDIM YOKUŞU

( Maçka'dadır. )


- BAYILMA ile KENDİNDEN GEÇME

( İGMÂ )


- BAYILMA ile KOMA

( Kısa süreli, yüzeysel ve geçici bilinç kaybıdır. Beyne giden kan akışının azalması sonucu oluşur. İLE Yutkunma ve öksürük gibi reflekslerin ve dışarıdan gelen uyarılara karşı tepkinin azalması ya da yok olması ile ortaya çıkan uzun süreli bilinç kaybıdır. )

( [Bayılma nedenleri]
- Korku, aşırı heyecan.
- Sıcak, yorgunluk.
- Kapalı ortam, kirli hava.
- Aniden ayağa kalkma.
- Kan şekerinin düşmesi.
- Şiddetli enfeksiyonlar.

[Bayılma belirtileri]
- Baş dönmesi, baygınlık, yere düşme.
- Bacaklarda uyuşma.
- Bilinçte bulanıklık.
- Yüzde solgunluk.
- Üşüme, terleme.
- Hızlı ve zayıf nabız.

İLE

[Koma nedenleri]
- Düşme ya da şiddetli darbe.
- Özellikle kafa travmaları.
- Zehirlenmeler.
- Aşırı alkol, uyuşturucu kullanımı.
- Şeker hastalığı.
- Karaciğer hastalıkları.
- Havale gibi ateşli hastalıklar.

[Koma belirtileri]
- Yutkunma, öksürük gibi tepkilerin kaybolması.
- Sesli ve ağrılı dürtülere tepki olmaması.
- İdrar ve dışkı kaçırma. )

( [Koma duruşu(yarı yüzükoyun-yan tutuş)]
- Sesli ya da omzundan hafif sarsarak, uyarı verilerek bilinç kontrol edilir.
- Sıkan giysiler, gevşetilir.
- Ağız içinde yabancı nesne olup olmadığı kontrol edilir.
- Bak, dinle, duyumsa yöntemi ile solunum kontrol edilir.
- Şah damarından nabız kontrol edilir.
- Hastanın/yaralının döndürüleceği tarafa diz çökülür.
- Hastanın/yaralının karşı tarafta kalan kolu karşı omzunun üzerine konur.
- Karşı taraftaki bacağı, dik açı yapacak biçimde kıvrılır.
- İlk yardımcıya yakın kolu, baş hizasında omuzdan yukarı uzatılır.
- Karşı taraf, omuz ve kalçasından tutularak bir hamlede çevrilir.
- Üstteki bacak, kalça ve dizden bükülerek öne doğru destek yapılır.
- Alttaki bacak, hafif dizden bükülerek arkaya destek yapılır.
- Başı uzatılan kolun üzerine yan duruşta hafif öne eğik konur.
- Tıbbî yardım[112] gelinceye kadar bu duruşta tutulur.
- 3–5 dakika ara ile solunum ve nabız kontrol edilir.
)


- BAYILMAK ile/ve/değil/yerine/<>/> AYILMAK


- BAYIR[Azr.] = DIŞARI[Tr.]


- BAYKAL GÖLÜ değil/< BAY-GAL GÖLÜ

( Ateş/Aşk Denizi[< BAY-GAL][Yakut dilinden]
Zengin Deniz[Moğollar ve Buryatların dilinde]
Baykal Denizi[göl olarak görmeyenler/değerlendirmeyenler]
Sibirya'nın Gözü
Boyu 648 km., eni 40 ilâ 80 km. arasında değişiyor.
31.000 km2'lik bir alanı kaplar ve 23.000 km3'lük bir su hacmi vardır.
En derin yeri 1637 metredir.[daha derin noktalarının olduğu da söyleniyor]
Göle akan 336 ırmak bulunmaktadır. [Fazla suyunu akıtan tek ırmak ise Angara Irmağı.]
25 milyon yaşında olduğu belirtiliyor. )


- BAYKAL GÖLÜ ve/<> LENA IRMAĞI

( ... VE/<> Baykal Gölü'nden doğup 4400 km. sonra kuzey buz denizine dökülen ve dünyanın en uzun 11. ırmağıdır.[Yılda 540 km³ suyu denize akıtır. İrili ufaklı, 240.000 su kütlesiyle buluşur.][Lena ve kolları, tam 50.000 km² alanı kaplar.][Genişliği bazen 40 km.'ye ulaşır.] )

( ... VE/<> 1000 yıldır aynı yolu çizmektedir. Üzerinde herhangi bir baraj ya da bir elektrik santrali yapılmamıştır. Böylece, ekoloji, dünyanın bu bölgesinde korunmaktadır. 67 milyon yaşında olan Lena'nın suyu hâlâ içilebilir ve dünyanın en temiz ırmağıdır. )

( ... VE/<> Kışın, 210 gün boyunca donar. Üzerinde açılan yoldan trafik işler. Bu caddeye, "Yakut Asfaltı" derler. )


- BAYKAL GÖLÜ ile/ve TANGANİKA GÖLÜ

( Sibirya'da. İLE/VE Tanzanya'da. )

( [dünyadaki] En derin göl. İLE/VE İkinci en derin göl. )

( Baykal Gölü'nün suyu, rahatlıkla içilebilecek kadar temizdir. İLE/VE ... )

( Baykal Gölü'nün, 31.000 km²'lik alanı, 23.000 km³'lük hacmi vardır.[Dünyadaki tüm ırmaklar Baykal Gölü'ne aksa, bu hacmi, ancak bir yılda doldurabilirmiş.] )


- BAYKUŞ (PUHU KUŞU) ile ARUSEK

( Eril baykuş. İLE Dişil baykuş. )

( Baykuşların 14 boyun omurları vardır. [Memelilerin iki katı.] )

( Kafalarını 360 derece çeviremezler fakat 270 dereceye kadar çevirebilirler. )

( Bilgeliğin ve güzel sanatların simgesi. | Sanatın yaratıcısı. İLE/VE ... )

( Baykuş ile ... )

( Orman, dağ ve kayalıklarda yaşarlar. İLE ... )

( Uzunluğu 65 cm. olan ve sırtı koyu kahverengi bir kuş. İLE ... )

( )

( BÛH/BÛHE, BÛM/BÛME, BÜLBÜL-İ GENC[mecaz], CUĞD ile BÛHE[çoğ. BEVÂHE] )

( KÛF, ÂKÛ, BÛM ile ... )

( STRIGIFORMES: STRIX[< Yun.]: Baykuş. | Tiz sesli.
OWL[< İng.][Sesinin yansımasından türetilmiştir.], STRIGIFORMES vs. ...
OWLET: Ufak baykuş, kukumav, baykuş yavrusu. )

( BUBO BUBO[< ULULATIO: Feryat çığlıkları.] cum ... )

( LA LECHUZA con ... )


- BAYKUŞ PAPAĞAN ile/ve BAYKUŞ


- BAYKUŞ ile (BATI SİBİRYA) KARTAL BAYKUŞU


- BAYKUŞ ile ALACA BAYKUŞ

( ... vs. TAWNY OWL )

( ... cum STRIX ALUCO )


- BAYKUŞ ile BATAKLIK BAYKUŞU

( ... İLE/DEĞİL Baykuşgillerden ailesinden, sırt tüyleri pas rengi olan, bataklıklarda yaşayan bir kuş türü. )

( [not] ... vs./but SHORT-EARED OWL )

( ... cum ASIO FLAMMEUS )


- BAYKUŞ ile BÜYÜK GRİ BAYKUŞ

( ... İLE Kuzey kutbunda yaşarlar. )


- BAYKUŞ ile CÜCE BAYKUŞ

( ... vs. SCOPS OWL )

( ... cum OTUS SCOPS )


- BAYKUŞ ile KAR BAYKUŞU


- BAYKUŞ ile KISA KULAKLI BAYKUŞ

( OWL vs. SHORT-EARED OWL )


- BAYKUŞ ile KUKUMAV[Yun.]

( ... İLE Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da yaşar. )

( Hindistan'da 15 baykuş türü bulunmaktadır. )

( ... vs. OWLET[: Ufak baykuş, kukumav, baykuş yavrusu.] )

( ... cum ATHENE NOCTUA[Baykuş ve Ejderha'nın, Athena'nın kutsal kuşlarıdır] )


- BAYKUŞ ile KULAKLI ORMAN BAYKUŞU

( ... cum ASIO OTUS )


- BAYKUŞ ile LAPON BAYKUŞU


- BAYKUŞ ile OYUK BAYKUŞU(SHOCO)

( ... İLE Amerika kıtasına özgü bir baykuştur. Bu baykuşlar, düşük bitki örtüsüne sahip alanlarda yer altında yaşarlar. [Çevresel koşullar buna engel olursa yapay yuvalar yardımcı olabilir.] )


- BAYKUŞ ile TONGUÇ

( ... İLE En büyük çocuk. | Bir tür baykuş. )


- BAYKUŞ ile URAL BAYKUŞU


- BAYKUŞ ile YAPALAK


- BAYKUŞLARIN GÖZLERİNDE: GECE ile/ve/||/<> GÜNDÜZ ile/ve/||/<> GÜNDOĞUMU/GÜNBATIMI

( Koyu. İLE/VE/||/<> Sarı. İLE/VE/||/<> Turuncu. )

( )


- BAYLARDA:
AYAKTA İŞEMEK ile/yerine OTURARAK/ÇÖMELEREK İŞEMEK


- BAYPAS/BYPASS değil/yerine/= KÖPRÜLEME


- BAYRAK ile BANDIRA[< İt. < Alm.]

( ... İLE Geminin hangi devlete ait olduğunu gösteren bayrak. | Yabancı devlet bayrağı. )


- BAYRAK ile MISIR BAYRAĞI


- BAYRAK ile/ve/||/<>/< SANCAK/LİVA[Ar. çoğ. ELVİYE]

( Bir ulusun, belirli bir topluluğun ya da bir örgütün simgesi olarak kullanılan, renk ve biçimle özelleştirilmiş, genellikle dikdörtgen biçiminde kumaş. | Öncü. | Simge. İLE/VE/||/<>/< Bayrak. | Çoğunlukla askeri birliklere verilen, yazı işlemeli, kenarları saçaklı ve gönderli bayrak. | Osmanlı yönetim örgütünde, illerle ilçeler arasında yer alan yönetim bölümü, mutasarrıflık. | Gemilerin sağ yanı. )

( Vatanı simgeler. İLE/VE/||/<>/< Dili(mizi) simgeler. )

( Simgelerin işlevi, anlamı ve değeri çok büyüktür. Bayrak ve Sancak gibi.

Bayrağımız, toprağımızı, vatanımızı ve özgürlüğü simgeler! Sancağımız ise o topraklardaki varlığımızın/birliğimizin göstergesi olan dilimizi!

Bayrak düşerse vatan kaybedilmiş sayılmaz ama Sancak düşmüşse herşey kaybedilmiş demektir! )

( )

( RÂYET/ALEM )


- BAYRAK ile UÇUN

( ... İLE Bayrağın gönder/uçkurluk karşısındaki kenarı. )


- BAYRAKÇIK, VEKSİLLUM, PAPILIONACEAE FAMİLYASINDA ÇİÇEĞİN ÜST PETALİ = BAYRAK = PAVILLON, ÉTENDARD


- BAYRAKTA:
UÇKURLUK ile/ve/||/<>/> UÇUM

( Direğe yakın olan ve ipe bağlı olan eni. İLE/VE/||/<>/> Öteki taraftaki eni. )


- BAYRAM (SEGÂH) TEKBİRİ ve NA'T-I MEVLÂNÂ

( İkisi de, ItrÎ tarafından bestelenmiştir. )

( Segâh makamında. VE Rast makamında. )


- BAYRAM-SEYRAN


- BAYRAM:
ÂRİF OLMAYANLARA ile/ve/değil/||/<>/< ÂRİFLERE

( Seyran. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Bayram. )


- BAYRAM:
ARİFE GÜNÜ ile/ve/||/<>/< BUĞDAY GÜNÜ

( [Bayramın ...] Bir gün öncesi. İLE/VE/||/<>/< İki gün öncesi. )


- BAYRAM:
SEVİNDİĞİN KADAR ile/ve/değil/||/<>/< SEVİNDİRDİĞİN KADAR


- BAYRAM ile/ve/değil/||/<>/< BAYRAM ÖZLEMİ


- BAYRAM ile POTLAÇ[Fr. < POTLATCH < K. Amerika yerli dilinden]

( ... İLE Amerikan yerlilerinin birbirlerine armağanlar verdikleri dinsel bayram. )


- BAYTÂR/BEYTÂR[Ar.]/VETERİNER

( Hayvan hekimi. )


- BÂZ[Ar.] ile BÂZ[Ar.] ile BA'Z[Ar.]

( Geri, gerisin geriye. | Tekrar, yeniden. İLE Doğan, şahin, şeh-bâz. | Açık. | Oynatıcı, oynayan. | Tekrar, geri, yine. | Bir kulaç boyu. | İniş. | Fark etme, ayırma. | Sel uğrağı. | Yan taraf. | Karış. | Dönük. | Şarap. | Haraç. İLE Bir şeyin küçük parçası. | Birkaç, bir miktar, bir kısım, bir takım. )


- BÂZ[Fars.] ile BÂZ[Fars.]

( Bir kulaç boyu. İLE Karış. )


- BAZAN değil BAZEN


- BAZ değil/yerine/= TABAN | ACIT


- BAZA ile LATA


- BAZA ile SOMYA[Fr. < Yun.]

( ... İLE Şilteyi taşımaya ve ona esneklik vermeye yarayan, yaylarla donatılmış kerevet. )


- BAZAL METABOLİZMA HIZININ:
AZALMASI ile/değil/yerine/>< ARTMASI

( Az sayıda öğünle fazla miktarda beslenme, bazal metabolizma hızını azaltmaktadır. [İstenilen bir durum değildir.] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Az az ve sık sık beslenme, bazal metabolizma hızını artırır.[Bazal metabolizma hızının artması, gövdemizde gerçekleşen sindirim ve emilim metabolizmalarının daha düzenli işleyişe sahip olmasını sağlar.] )

( BAZAL METABOLİZMA HIZI: Gövdenin, fiziksel anlamda dinlenme halinde iken gövdenin çalışması için harcanan enerji miktarı. )


- BAZAL/BASAL değil/yerine/= TABAN | TEMEL


- BAZAN değil BAZEN

( Her ne kadar [Ar. "BA'-ZÂN: VAkit vakit, ara-sıra.] gelse de, Türkçe'de BAZEN olarak yazılmakta/kulllanılmaktadır. )


- BAZEN ve BAZI "DURUMLARI/KABULLERİ":
"KURMAK/SÜRDÜRMEK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> YIKMAK/BOZMAK


- BAZEN[Ar.] değil/yerine/= ARA SIRA, ARADA BİR


- BAZEN ile BİR AÇIDAN


- BAZEN ile/ve/||/<> YER YER


- BAZEN ile/ve/değil/yerine YERİ GELDİĞİNDE


- BAZEN ile ZAMAN ZAMAN


- BAZI "KÖPRÜLERİ" ile/ve/||/<> BAZI "KÖPRÜLERİ"

( Geçmek gerek. VE/||/<> Yıkmak gerek. )


- BAZI "SÖZ(CÜK)LERİN/DEYİMLERİN":
"KULLANIMINDA" ve/||/<>
KİŞİLERİN/ÇALIŞANLARIN "DUYDUKLARI/ANLADIKLARI"
ile/değil/yerine/><
DAHA İYİSİ

( "O, benim işim/sorunum değil!":
"Yardım etmeye yanaşmayacağımızı belirtmiş olmak ya da kısaca/doğrudan "Hayır!" demiş olmanın yararı/değeri yoktur. ve/||/<>/> "Sadece, kendim için çalışırım."
İLE/DEĞİL/YERİNE
Yapamayacağımızı söylemek ya da daha sonra yapabileceğimizi, yardım edebileceğimizi söylemek.

"Onu daha önce denemiştik.":
Bir düşünce ya da ara çözüm önermek varken, "tarihi bağlam sunma"nın ya da kişileri dinlememenin kimseye bir yararı yoktur. ve/||/<>/> "Buna katılmak istemiyorum" ya da "Ben herşeyi bilirim", "Sen/siz, hiçbir şeyi bilmezsiniz"
İLE/DEĞİL/YERİNE
Yeni bir yaklaşım için her zaman bir yer vardır.

"Onun için bütçemiz yok/uygun değil.":
Bir düşünce ya da ara çözüm önermek varken, "ekonomik" sıkıntılardan söz etmenin ya da kişileri dinlememenin kimseye bir yararı yoktur. ve/||/<>/> "Başını önüne eğ ve senden beklenileni yap!"
İLE/DEĞİL/YERİNE
Her zaman büyük düşünceler oluşturulabilir/bulunabilir ya da daha düşük bütçelerle de çok fazla şey yapılabilir.[Çalışanların yaratıcılığını ve üretimini engellememek gerekir.]


"Ben (size) söylemiştim.":
Kişiler, düşünce ve girişimlerinin kötü bir düşünce olduğunu düşünür ve o konuda bir daha hiçbir şey yapmamaya başlarlar. ve/||/<>/> "Bugüne kadar bize karşı davranmış olduklarını düşündürür."
İLE/DEĞİL/YERİNE
Çözümü, bu sözü hiçbir zaman, zemin ve koşulda kullanmamaktır ya da sadece susabilmeyi becermektir.

"İşleyişe uygun değil!":
Konuşmaların, gevezelik ya da saçma olduğunu, süreçten uzak kalındığını düşündürtür. ve/||/<>/> "Burada, işlerin yürümesi için tek bir yol bulunmaktadır."
İLE/DEĞİL/YERİNE
Kurallar, kesin sonuçlar anlamına gelmediğinden dolayı, işleyiş, gelişmeyi engelliyorsa o engelleri değiştirmek/düzeltmek gerekir. )


- BAZI "YEL"LERİN, ...:
KAVURMADIĞI GÜL ile/ve/||/<> SAVURMADIĞI KÜL
BIRAKMAMASI


- BAZI AĞAÇLARIN:
ERİLİ ile/ve DİŞİSİ

( Meyve vermez. İLE/VE Meyve verir. )


- BAZI AYRINTILARA DEĞİNME:
YANLIŞ ANLAŞILMAMASI İÇİN ile/ve/değil/||/<>/< BOŞLUK KALMAMASI/BIRAKMAMAK İÇİN


- BAZI BEYİN/PSİKOJENİK HASTALIKLAR ile/ve/||/<>/> YARATICILIK


- BAZI BİLGİLER YA DA KENDİMİZLE İLGİLİ (BAZI) BİLGİLER:
(")ÖVÜNMEK İÇİN(") ile/ve/değil/||/<>/< BİLİNMESİ VE FARKINDA OLUNMASI İÇİN


- BAZI BİLGİLERİN SUNUMUNDA:
TAÇLANMAK ile/ve/değil/<>/&gt;&lt;/< TAŞLANMAK

( Taşlanılmadan, taçlanılmaz! )


- BAZI BÖCEK TAKIMLARI'NDA:
ANOPLURA ile COLEOPTERA ile DERMAPTERA ile DIPTERA ile HEMIPTERA ile HYMENOPTERA ile ISOPTERA ile LEPIDOPTERA ile ODONATA ile ORTHOPTERA ile SIPHONAPTERA ile TRICHOPTERA

( Kanatsız dış parazitlerdir. Ağız parçaları emici tiptedir. Küçük, yassılaşmış gövdeleri vardır. Gözler indirgenmiştir. Bacakların tarsus bölümleri, deriye tutunmak için tırnak şeklindedir. Yarı-başkalaşım geçirirler. Konağa özgü parazitlerdir. İLE İki çift kanatları vardır [bir çifti kalın ve derimsi, bir çifti zarsı]. Zırh şeklinde dış iskeletleri vardır. Ağız parçaları ısırıcı ve çiğneyicidir. Tam başkalaşım görülür. İLE İki çift kanatları vardır [bir çifti derimsi, bir çifti zarsı] ya da kanatsızlardır. Ağız parçaları ısırıcı tiptedir. Gövdenin arkasında kıskaç şeklinde uzantılar vardır. Yarı-başkalaşım görülür. İLE İki çift kanatları vardır [bir çifti kısmen derimsi, bir çifti zarsı]. Ağız parçaları delici ya da emici tiptedir. Yarı-başkalaşım görülür. İLE Zarsı iki çift kanatları vardır. Baş hareketlidir. Ağız parçaları çiğneyici ya da emicidir. Dişillerin arkasında zehir iğnesi vardır. Tam başkalaşım vardır. Birçoğu sosyal yaşam sürer. İLE İki çift zarsı kanatları vardır [bazı evreleri kanatsız]. Ağız parçaları çiğneyici tiptedir. Yarı-başkalaşım görülür. Oldukça sosyal hayvanlardır. İLE Küçük pullarla kaplı iki çift kanatları vardır. Dil şeklinde olan uzun ve kıvrık ağız parçası emici tiptedir. Tam başkalaşım görülür. İLE İki çift zarsı kanatları vardır. Ağız parçaları çiğneyici tiptedir. Yarı-başkalaşım görülür. İLE İki çift kanatları vardır [bir çifti derimsi, bir çifti zarsı]. Ağız parçaları ısırıcı ve çiğneyici tiptedir. Yarı-başkalaşım görülür. İLE Gövde yanlardan basık ve kanatsızdır. Erginleri, kuşlardan ve memelilerden kan emerler. Ağız parçaları delici ve emici tiptedir. Bacakları sıçrayıcı tiptedir. Tam başkalaşım görülür. İLE İki çift, kıllı kanatları vardır. Ağız parçaları çiğneyici ya da yalayıcı tiptedir. Tam başkalaşım görülür. Sucul larvaları ipek ağ örerler ya da ipekle kum, çakıl ve odun parçalarını birleştirerek evcik inşa ederler. )

( Bit. İLE Kıt kanatlılar. İLE Kulağa kaçanlar. İLE Sinekler, sivrisinekler. İLE Gerçek tahtakurusu, kati tahtakurusu. İLE Karıncalar, arılar, eşekarıları. İLE Beyaz karıncalar. İLE Kelebekler, güveler. İLE Kızböcekleri, Teyyare böcekleri. İLE Cırcırlar, Çekirgeler, Peygamberdeveleri. İLE Pireler. İLE Evcikli böcekler. )

( Yaklaşık Tür Sayıları: 2.400 ile 500.000 ile 1.000 ile 120.000 ile 55.000 ile 100.000 ile 2.000 ile 140.000 ile 5.000 ile 30.000 ile 2.000 ile 7.000 )

( Amazonlar'da, 200.000'in üzeri çeşit, böcek bulunmaktadır. )

( ABC Adaları Mercan kayalıklarında, 800 balık türü, 8000 kabuklu ve omurgasız türü bulunmaktadır. )

( Böcekler Belgeseli )


- BAZI DAVRANIŞLAR/DURUMLAR/NESNELER:
"HAVA ATMAK İÇİN" ile/ve/değil/||/<>/< HOŞLANDIĞINDAN DOLAYI


- BAZI DEĞERLERİ/İLKELERİ:
"ALMIŞ/ALMAMIŞ" OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> ANLAMIŞ OLMAK


- BAZI DOSYA UZANTILARI

( Metin dosyaları: .TXT
RTF metin dosyası: .RTF
MS Word: .DOC
Wordperfect: .WP(+Sürüm No)
Workbook: .WKB
Lotus Tabloları: .WKE
Adres Defteri: .DBF
Evrak Çantası: .BRC
Zip Arşiv dosyaları: .ZIP/.RAR
MS PowerPoint: .PPT
MS Excel: .XLS
MS Access: .MDB
MS Project: .MPP
Resim/fotoğraf biçemleri: .TIF / .JPG / .BMP / .GIF
Filmler: .MPG / .MOV / .AVI
Ses Dosyaları: .WMV / .WAV
MP3: .MP3
CD-Image’ları: .NRG / .IMG / .C2D
Photoshop: .PSD
Oyun dosyaları: .SVG
Ayarlar: .CFG
Yapılandırma: .INI
)


- BAZI DURUMLARDAKİ YENİLGİNİN KESİNLİĞİNDE:
ÖYLE "YENİL(MEK)" Kİ ile/ve/değil/||/<>/> DÜŞMANIN KAZAN(A)MAMASI


- BAZI DURUMLARIN/ENGELLERİN/SIKINTILARIN:
"SEL GİBİ GEÇMESİ" ve/||/<> "YEL GİBİ ESMESİ"

( "Derelerde/n". VE/||/<> "Tepelerde/n". )


- BAZI DUYGULAR/DURUMLAR:
DİLLENDİR(E)MESEK DE ... ile/ve/değil/||/<>/>/< DİLLENDİRİRSEK

( ... de (")olur("). İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Bambaşka[tatlı/değerli/etkil(eşiml)i/karşılıklı/coşkulu/sevimli/sevecen] olur. )


- BAZI ESKİ ÖLÇÜLER

( 1 MERHALE = 45480 m.
1 FERSAH = 5685 m.
1 ESKİ MİL = 1895 m.
1 BERİD = 227 m.
1 KULAÇ = 1.89 m.
1 ZİRAİ MİMARİ (24 PARMAK) = 75.35 cm.
1 ARŞIN = 8 URUP = 68 cm.
1 ENDAZE = 65 cm.
1 URUP = 8.5 cm.
1 HAT = 0.268 cm. )


- BAZI KAVRAMLARI:
KOPYALA-YAPIŞTIR değil/yerine TEKRAR TEKRAR DA OLSA YAZMAK


- BAZI KISALTMALAR

( Ad lib - Ad libitum
D.C. - Da Capo
Dim. - Diminuendo
f - Forte
ff, fff - Fortissimo
fz - Forzando
G.P. - General pause, Grand pause
M.D. - Main droite, Mano destra
M.G., M.S. - Main gauche, mano sinistra
mf - Mezzo forte
mp - Mezzo Piano
pp, ppp - Pianissimo
pizz - Pizzicato
rit - Ritenuto
sf, sfz - Sforzando, sforzato
V.S. - Volti subito )


- BAZI KİŞİLER(E/DEN):
UZAK DUR(!)MAK ile/ve/değil/yerine/||/<> (FAZLA) YAKIN OLMAMAK


- BAZI MAKAMLARIN ETKİLİ OLABİLDİĞİ ZAMANLAR

( * Rast-rehavî makamları, seher zamanı etkilidir.
* Hüseyni makamı, sabahları etkilidir.
* Irak makamı, kuşluk zamanı etkilidir.
* Nihavend makamı, öğle zamanı etkilidir.
* Hicâz makamı, öğleyle ikindi arası etkilidir.
* Buselik makamı, ikindi zamanı etkilidir.
* Uşşak makamı, gün batımında etkilidir.
* Zengüle makamı, günbatımından sonra etkilidir.
* Muhalif makamı, yatsıdan sonra etkilidir.
* Rast makamı, geceyarısı etkilidir.
* Zirefkend makamı, geceyarısından sonra etkilidir. )


- BAZI NOTA ÇEŞİTLERİ

( ALİ UFKÎ BEY NOTASI (ALU)
DEMETRIUS CANTEMİR NOTASI (KANT)
NÂYÎ OSMAN DEDE NOTASI (KOD)
TANBURÎ KÜÇÜK ARTIN NOTASI (ART)
MARMARİNOS - HALAÇOĞLU NOTASI (MAR)
HAMPARSUM LİMONCİYAN NOTASI (HAL)
ABDÜLBÂKÎ NÂSIR NOTASI (AND)
BATI GRAFİK NOTASI )


- BAZI SEBZELER:
TARLADA ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SAKSIDA

( saksıda yetiştirebileceğiniz bazı sebzeler )


- BAZI ŞEYLERİ:
ANLADIKTAN SONRA YAŞAMAK ile/ve/<>/değil/yerine YAŞADIKTAN SONRA ANLAMAK


- BAZI ŞEYLERİ:
ÇIRPINARAK SİLMEK ile/değil/yerine/>< BİR ÇIRPIDA SİLMEK


- BAZI ŞEYLERİ:
UNUTMAYA ÇALIŞMAK ile/değil/yerine/>
HİÇ YAŞAMAMAK/YAŞAMAMAYA ÇALIŞMAK


- BAZI YİYECEKLERİN:
DOKUNMASI ile/ve/değil/||/<>/< FAZLA GELMESİ


- BÂZÎ[Ar.] ile BÂZÎ[Ar.]

( Beğenmeyen, istihfâf eden, ağzıbozuk, küfürbaz. İLE Oyun, eğlence. )


- BAZI[Ar.] ile KİMİ, BİRTAKIM


- BAZI/BAZEN/ZAMAN ZAMAN değil/yerine/= KİMİKEZ/KİMİLEYİN/KİMİ OĞUR/ARA SIRA


- BAZI ile BELİRLİ


- BAZI değil/yerine/= KİMİ/BİRTAKIM


- BÂZIA[Ar.] ile CÂİFE[Ar.]

( Deriyle birlikte biraz da etin kesilmesi şeklindeki yara. İLE Boşluğa(cevfe) kadar giden yara. )

( Adli Tıp'ta önemlidir. Cezası değişir. )


- BÂZÎÇE[Fars.] ile ...

( Oyun, eğlence, oyuncak. )


- BAZİK TUZLAR ile BİLEŞİMİNDE HİDRAT BULUNAN TUZLAR

( Bileşiminde asit ve baz ağırlığı oranı normal tuza göre az, baz oranı normal tuza göre yüksek olan tuzlar. İLE Bileşiminde hidrat bulunan tuzlar. )

( BASIC SALT vs. HYDRATED SALT )


- BAZILIKA ile

( Düz çatılı. )


- BB CLOUD COMPUTING | BIOMEDICAL INFORMATICS değil/yerine/= BULUT BİLİŞİM | BİYOMEDİKAL BİLİŞİM


- BBCH60 ile BBCH69

( Çiçeklenmenin başlaması. İLE/VE/||/<>/> Çiçeklenmenin sonlanması. )


- BD/BIG DATA değil/yerine/= BÜYÜK VERİ


- BDA/BIG DATA ANALYTICS değil/yerine/= BÜYÜK VERİ ÇÖZÜMLEMELERİ


- BDAP/BIG DATA APPLICATION PROVIDER değil/yerine/= BÜYÜK VERİ UYGULAMA SAĞLAYICISI


- BDE/BIG DATA ECOSYSTEM değil/yerine/= BÜYÜK VERİ EKOSİSTEMİ


- BDFP/BIG DATA FRAMEWORK PROVIDER değil/yerine/= BÜYÜK VERİ ÇERÇEVESİ SAĞLAYICISI


- BDHK/COMPUTER SUPPORT PATIENT REGISTRATION değil/yerine/= BİLGİSAYAR DESTEKLİ SAYRI KAYDI


- BDS/BIG DATA SETS değil/yerine/= BÜYÜK VERİ KÜMELERİ


- BDT ile BDH


- BE-HEME[Fars.]-HÂL[Ar.] değil/yerine/= MUTLAKA, ELBETTE

( MUTLAKA, ELBETTE )


- BE-YANI değil/< BEYÂN'I


- BE'S/BEİS[Ar.] ile BES[Ar.]

( Zarar, ziyan. | Zahmet, zorluk. | Azap, şiddet, korku. | Fenâlık. İLE Yeter, yetişir, tamam, kâfi. | Çok. )


- BE'S/BÜ'S[Ar.] ile HAVF[Ar.]


- BE'SÂ'[Ar.] ile DARRÂ'[Ar.]


- BEYİN ile/ve/<> EVREN


- BEBEK ile/ve/<>/> ÇOCUK

( Ortalama 1 yaşına ulaşana kadar "Bebek", daha sonra "Çocuk" tanımına geçer. )

( ÇAĞA: Çocuk, bebek. )

( BABY vs./and/<>/> CHILD )


- BEN ile/ve BEN-İM

( "Ben" düşüncesi ve duyumsaması, her zaman bizimledir. Ne var ki, ona "gövde, düşünceler, duygular, sahip olunan mal-mülk vb. bin türlü "ekleme ve yükleme"de bulunmuşuz. Kendimizi "özdeşleştirdiğimiz" tüm bu "eklemeler" yanıltıcıdır. Onlardan dolayı kendimizi, olmadığımız şeyler olarak sanmaktayız. )

( Sense "I am" is always with us. Only we have attached all kinds of things to it -body, thoughts, feelings, ideas, possessions etc.- All these self-identifications are misleading. Because of them, we take ourselves to be what we are not. )

( I/ME vs./and I AM )


- BEBEK ile/ve/<> ÇOCUK/İN[Türkçe]

( Coşturur. İLE/VE/<> Eğlendirir. )

( Ortalama 1 yaşına ulaşana kadar "Bebek", daha sonra "Çocuk" tanımına geçer. )

( ... ile EN: Büyük çocuk, yetişkin kişi. )

( Çocuktan al haberi! )

( RADÎ'[< REDÂ/REZÂ]: Süt emen bebek. ile TIFIL[çoğ. ETFÂL] )


- BEBEK ile/ve/değil YENİ DOĞAN

( Yeni doğan bebekler, 440 hz yüksekliğinde ve la notasıyla ağlar. )

( ... ile/ve/değil NEVZAT )

( RADIUN ile/ve/değil ... )


- BE ile BE ile Be

( Türk abecesinin ikinci harfinin adı, okunuşu. İLE Ünlem. İLE Berilyum öğesinin simgesi. )


- BEAD vs. PEARL


- BEARER SHARES and REGISTERED SHARES

( Hamiline yazılı hisse senedi. VE Nama yazılı hisse senedi. )


- BEAT vs. BITE


- BEAUTINESS vs. WELL CARED


- BEAUTY vs. FEATURE


- BEBEĞİN, ANNE SÜTÜNÜ ...:
NASIL ALDIĞI ile/ve/||/<>/> NASIL SONLANDIRILDIĞI


- BEBEK BAKIMINDA, EN ÖNEMLİLER...

( BEBEĞİ, ÜŞÜTMEMEK VE DÜŞÜRMEMEK! )


- BEBEK BESLENMESİNDE:
BİBERON ile/değil/yerine EMZİRME

( Annenin zanları ile. İLE/DEĞİL/YERİNE Bebeğin gereksinimi kadarı ile. )


- BEBEK CAMİİ değil/< HÜMÂYUN-U ÂBÂD


- BEBEK YAPALIM MI? ile "BEBEK YAPALIM" MI?

( Bebek sahibi olma ya da sevişme önerisi/sorusu. İLE Bebek semtine gitme önerisi/sorusu. )


- BEBEK/ÇOCUK GELİŞİMİNDE İLİŞKİLER:
İKİLİ ile/ve/||/<>/> ÜÇLÜ ile/ve/||/<>/> TOPLUMSAL


- BEBEK/ÇOCUK GELİŞİMİNDE:
BAĞLANMA ile/ve/||/<>/> AYRIŞMA ile/ve/||/<>/> KİMLİK KAZANIMI

( 0 - 18 ay. İLE/VE/||/<>/> 18 - 36 ay. İLE/VE/||/<>/> 36 - 72 ay. )


- BEBEK/ÇOCUK ile APALAK

( ... İLE Tombul, gürbüz, iri bebek ya da küçük çocuk. )


- BEBEK/LİK EVRELERİ/NDE:
OTİSTİK ile/ve/> SİMBİYOTİK ile/ve/> AYRIŞMA VE BİREYLEŞME

( 0-2 ay. İLE/VE/> 2-5 ay. İLE/VE/> 6-30 ay. İLE/VE/> 30 ay sonrası. )

( [bkz.] Margaret Mahler )

( NORMAL AUTISTIC PHASE vs./and/> NORMAL SYMBIOTIC PHASE vs./and/> SEPERATION-INDIVIDUATION PHASE )


- BEBEK ile/ve/<>/> ÇOCUK ile/ve/<>/> ERGEN ile/ve/<>/> GENÇ ile/ve/<>/> ORTA YAŞ ile/ve/<>/> YAŞLI

( [yaş arası] 0-1 İLE/VE/<>/> 1-12. İLE/VE/<>/> 12-18. İLE/VE/<>/> 18-65. İLE/VE/<>/> 66-79. İLE/VE/<>/> 79-99.[Dünya Sağlık Örgütü'nün kabulü olarak] )


- BEBEK ile TAŞ BEBEK

( ... İLE Genellikle alçı vb. yapılmış oyuncak bebek. | Yaşı ilerlemiş olmasına karşın genç görünen kişi. )


- BEBEKLERDE:
GAZ ile REFLÜ ile KOLİK[Fr. < COLIQUE]


- BEBEKTE:
BOŞLUK DUYUSU ile/ve/||/<> YÜKSEKLİK


- beberuhi ile Beberuhi

( Sevimsiz, budala. İLE Karagöz oyunundaki cüce. )


- BEÇ[Macarca < BÉCS] TAVUĞU ile DAĞ TAVUĞU ile ORMAN TAVUĞU ile SUDAN TAVUĞU

( ile ... ile ... ile ... )

( Anavatanı, Afrika'dır. Boyları, 40 – 71 cm. ve ağırlıkları 700 - 1600 gram arasında değişir. İLE ... İLE ... İLE ... )

( Osmanlılar döneminde, Viyana'dan getirildiğinden dolayı Viyana tavuğu anlamına gelen "Beç Tavuğu" denilmiştir. "Beç", Osmanlı Türkçesi'nde, Viyana'nın adı olup Türkçe'ye, Macarca Bécs adından geçmiştir. İLE ... İLE ... İLE ... )

( NUMIDA MELEAGRIS cum ... cum ... cum ... )


- BECÂ'[Ar.] ile BECÂ[Ar.]

( Geniş, bol. | Geyik, karaca. İLE Yerinde, uygun. )


- BECAYİŞ[Ar.] ile TAKAS[Ar.]

( Karşılıklı yer değiştirme. İLE Değişim. | İki ülke arasında yapılan alışverişin, karşılıklı olarak malla ödenmesi. )


- BEÇÇE/BEÇE[Fars.] ile ENİK, ENCİK ile CERV[Ar.]

( İnsan ya da hayvan yavrusuna verilen genel ad. İLE Kedi, köpek gibi çok memeli hayvanların yavrusu. | [Ar. ENÎK] Güzel, sevimli, şirin şey. İLE Yırtıcı hayvan yavrusu. )


- BECERİ:
SÖYLEMEK değil/yerine DİNLEMEK

( Dinlemeyenler, öğrenemezler.
Öğrenemeyenler, bilemezler.
Bilemeyenler, olamazlar. )


- BECERİ ile/değil "BİLEK KIVRAKLIĞI"

( CİLASUN: Yiğit, eli çabuk, becerikli. )


- BECERİ ile/değil "OLANAK/LAR"

( [not] SKILL vs./but "CONDITION/S" )


- BECERİ ile/ve BAŞARI

( Başarının tek şartı sadece samimi ve ciddi istektir. )

( Gereksiz olana gösterilen sürekli ve kararlı direnç, başarının sırrıdır. )

( Başarıncaya kadar denemeye devam edin! )

( Başarı, ancak yorulmaksızın doğru çabaları göstererek kazanılır. )

( Alçakgönüllü yaşama biçimi olanlar, başarıya ulaşır. )

( Başarıyı en kötü biçimde kullanmak, onunla övünmektir. )

( Kişi, başarı için gerekli olan özelliklere yeterli ölçüde sahiptir. )

( Memnuniyet verici sınırlama. Başarı. )

( Anımsanması gerekeni anımsamak, başarının sırrıdır. )

( SKILL/ABILITY vs./and SUCCESS
Earnestness is the only condition of success.
Steady resistance against the unnecessary is the secret of success. )


- BECERİ ile/ve/||/<> TÂLİ(H)

( Kişide, ikisinin de bulunması gerek. )


- BECERİKSİZ/LİK ile/değil TİTİZ/LİK

( [not] CLUMSINESS/INCOMPETENCE vs./but FASTIDIOUSNESS/FUSSINESS )


- BECERMEK ile SAĞLAMAK


- BECİT ile BECİDD[Fars.]

( Gerekli/lüzumlu. | Acele/ivedi. İLE Ciddi, gerçek. | Cidden, gerçekten. )


- BED-BAHT değil/yerine/= MUTSUZ


- BEDÂ'[Ar.] ile NESH[Ar.]


- BEDÂN[Ar.] ile BED'AN[Ar.]

( Fenâlar, yaramazlar, çirkinler. | Onunla. İLE Başlangıçta, ilk önce. )


- BEDAVA[Fars.] değil/yerine/= ÜCRETSİZ/EDERSİZ/CABA

( MÜFT yerine ... )

( MECCÂNEN yerine BİLÂ-BEDEL )


- BEDÂVET ile/değil/yerine/>< HADÂRET


- BEDBAHT[Fars.] >< BAHTİYÂR[Fars.]

( Mutsuz. >< Mutlu. )


- BEDBAHT[Fars.] değil/yerine/= MUTSUZ


- BEDBAHTLIK değil/yerine/= MUTSUZLUK


- BEDDÂL[Ar.] değil/yerine/= BAKKAL


- BEDDUA[Ar.] değil/yerine/= KARGIŞ


- BEDEL (ÖDEMEK) ile/ve/<>/değil/yerine KEFÂLET (ÖDEMEK)


- BEDEL ile EDER(/FİYAT)


- BEDEL ile KARŞILIK

( Olumsuz(lar)da. Ödenir. İLE Olumlu(lar)da. Sağlanır/Bulunur. )

( PRICE vs. EQUIVALENT )

( ... ile ALOFA )


- BEDEL değil/yerine/= ÖDEŞ


- BEDEL ile ZEKÂT


- BEDELİ/HARCAMAYI:
KABUL ETMEK ile/ve/<> GÖZDEN ÇIKARMAK


- BEDELMİSİL değil/yerine/= DENK ÖDEŞ


- BEDELSİZ İTHALAT değil/yerine/= ÖDEŞSİZ DIŞALIM


- BEDEN TERBİYESİ değil/yerine/= YİN EĞİTİMİ


- BEDEN[Ar.] ile BED'EN/BED'AN[Ar.]

( Gözde, cisim, ten. İLE Başlangıçta, ilk önce. )


- BEDEN[Ar.] ile CESED[Ar.]


- BEDEN/VÜCUT değil/yerine/= YİN/ETYİN


- BEDEN değil/yerine/= GÖVDE


- BEDENDE (OLMAK) ile/ve/değil BEDENDEN (OLMAMAK)


- BEDENE[Ar.] ile HEDY[Ar.]


- BEDEVÎ[Ar.] ile Bedevî[Ar.]

( Göçebe. | Çölde yaşayan. [BEDÂVET: Bedevîlik, göçebelik.] İLE Seyyit Ahmed-ül-Bedevî tarafından kurulan tarikat. )


- BEDEVÎ ile/değil/yerine/>< MEDENÎ


- BEDÎHE[Ar.] ile NAZAR[Ar.]


- BEDÎHE[Ar.] ile REVİYYE[Ar.]


- BEDÎHÎ:
TANIMLANABİLİR YAPIDA OLMAYAN ile/ve DELİL GETİRİLEBİLİR YAPIDA OLMAYAN


- BEDİHÎ ile NAZARÎ

( Apaçık, zorunlu/zarûrî. İLE Kuramsal/teorik. )


- BEDÎHİYAT ile/ve BEDÎ'İYAT

( Apaçık olan. İLE/VE Güzel sanatlar. )


- BEDÎHİYAT ile/ve NAZARİYAT

( Apaçık olan. İLE/VE Kuramsal olan. )

( Bedîhiyatta gaflet olur, nazariyatta hata olur. )


- BEDİİ/BEDİİYAT/ESTETİK değil/yerine/= GÖRKEY/Lİ


- BEDİÎ değil/yerine/= GÜZEL, GÜZELLİK


- BEDÎİYYÂT/ESTETİK ile/ve/değil/yerine/=/||/<>/< SANAT FELSEFESİ


- BEDR-İ BÜLEND ile BEDR-İ KÂMİL ile BEDR-İ MÜNÎR

( Ayın ondördü. İLE Ayın öndördüncü gecesi. İLE Parlak dolunay. )

( BEDR: Dolunay, ayın ondördüncü gecesi. )


- BEDR-İ KEMÂL[Ar.] ile BEDR-İ KÂMİL[Ar.]

( Bir yazı çeşidi/tarzı. İLE Ayın ondördüncü gecesi. )


- BEDR[Ar.] ile Bedr[Ar.]

( Ayın ondördüncü gecesi, dolunay. İLE Hz. Muhammed'in dinsizlerle çarpıştığı Mekke ile Medîne arasında bir yer. Bedir Gazâsı. )


- BEDRE[Ar.] ile BEDRİ[Ar.]

( Kuzu, oğlak derisi. | İçi altın dolu kese. İLE İçi altın dolu kese. )


- BEDV[Ar.] ile ZUHÛR[Ar.]


- BEER YASASI

( Işının, madde tarafından soğurulması ile ilgili temel bir eşitlik. [A=abc; a=soğurganlık, b=hücre kalınlığı, c=derişim] )


- BEFORE [...] vs. AFTER [...]


- BEFORE vs. LATER


- BEĞEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< SARIL

( Facebook'ta. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< www.Good4Trust.org 'da. )


- BEĞENİ ile ÇEKEMEMEZLİK


- BEĞENİ ile HOŞLANMAK


- BEĞENİ ile/ve/<> İÇERİK

( LIKING vs./and/<> CONTENT )


- BEĞENİ ile SAĞBEĞENİ

( ... İLE Güzeli, çirkinden ayırt edebilme yetisinin en yükseği. )


- BEĞENİ ile/ve/<> TERBİYE

( LIKING vs./and/<> BRINGING UP )


- BEĞENİ ile UMURSAMAZLIK

( UMÛR[Ar.< EMR]: İşler, hususlar, maddeler, şeyler. | Önem verme, aldırma, üzerinde durma, iş sayma/edinme. )


- BEĞENİLMEK ve/||/<>/>/< KABUL EDİLMEK


- BEĞENMEK ile/ve/<> BENİMSEMEK

( TO LIKE vs./and/<> TO MAKE ONE'S OWN )


- BEĞENMEK ile/ve/<> SEVMEK

( TO LIKE vs./and/<> TO LOVE )


- BEĞENMEMEK ile GÖZÜ TUTMAMAK


- BEGIN(ING) vs. START(ING) vs. PRELUDE


- BEGINNING vs. BEFORE


- BEGINNING vs. ORIGIN


- BEGINNING vs. PROCESS


- BEGONYA[Fr. < Michel Bégon] ile PAŞAÇADIRI

( Renkli çiçekleri olan, pek çok çeşidi olan, sıcak ülke bitkisi. İLE Begonyagillerden, yürek biçimindeki yapraklarının altı kırmızımtırak, üstü koyu yeşil, gövdesi sürünücü ve etli bir süs bitkisi. )

( BEGONIA cum BEGONIA FEASTI )


- BEHAİM[Ar.] ile/ve EN'AM

( İnsan dışındaki tüm hareket edebilen canlılar. İLE/VE Yararı olan hayvanlar. [At, deve, sığır, koyun vs.] )


- BEHAVE TOGETHER vs. BEING TOGETHER


- BEHAVIORISM değil/yerine/= DAVRANIŞÇILIK


- BEHAVIOUR vs. ATTITUDE


- BEHAVIOUR vs./and STABLE BEHAVIOUR


- BEHCET[Ar.] ile HÜSN[Ar.]


- BEHDEL = JİNEKOMASTİ

( Erilin memelerinin büyük olması. )


- BEHİŞT ile CENNET, UÇMAK


- BEHİYE[< BEHÂ]:
GÜZEL


- BEHL[Ar.] ile LA'N[Ar.]


- BEHMEN[Fars.] ile Behmen[Fars.]

( Zekî, anlayışlı. | Tedbirli. | Turpa benzeyen ve "kavza kökü" denilen bir ot. İLE İran hükümdarlarından İsfendiyâr'ın oğlu Erdşîr'in lâkabı. )


- BEHRE-YÂB ile HİSSE VE NASÎBİ OLAN


- BEHREC

( Eksik ya da ayarı bozuk para. )


- BEHREME[Ar.] ile BEHREME[Ar.]

( Çiçeğin göz alıcı güzelliği ve parlaklığı. | Hindlilerin ibâdeti. | Saç ve sakalı kına ile boyama. İLE Burgu. )


- BEHV/BEHVE[Ar.] ile BEHV[Ar.]

( Misafir odası. | Yer altında hayvan ağılı. | Geniş meydan, yer. | Göğsün içi, boğazdan mideye kadar olan aralık. | Rahim ile mahrecinin/çıkışının arası. İLE Köşk. | Sofa. | Salon. | Cumba. | Çardak. )


- BEING EMBEDED vs. BEING TRUE/REAL


- BEING IN THE STATE OF vs. OBLIGATION

( biing in dı steyt of vit obligeyşın )


- BEING vs. ...ING/["GERUNDS"]


- BEING vs. BEING SOMETHING


- BEING vs. MAKING


- BEİS[Ar. < BE'S]/MAHZUR[Ar.] değil/yerine/= SAKINCA/DOKUNCA


- BEJ[Fr. < BEIGE] = SARIYA ÇALAN KAHVERENGİ


- BEK ile BEK[İng. < BACK] ile BEK[Fr. < BEC]

( Sert, katı. | Sağlam. İLE Savunma oyuncusu. İLE Hava gazı lambasının ucu. )


- BEKÂ

( DEVAM, SEBAT | ÖLÜMSÜZLÜK )


- BEKÂ BULMAK değil/yerine/= KALICILAŞMAK/KALICI OLMAK


- BEKÂ[Ar.] ile HULÛD[Ar.]


- BEKÂ ile/ve FENÂ


- BEKÂ değil/yerine/= KALIM/KALICILIK


- BEKÂR[Azr.]/Bİ-KÂR[Fars.] = İŞSİZ GÜÇSÜZ[Tr.]


- BEKAR[Fr. < BÉCARRE] ile BEKÂR[Ar.] ile BÎ-KÂR[Fars.]

( Diyez'li ya da bemol'lü bir sesin eski durumuna getirilmesini gösteren nota imi. İLE Evlenmemiş/evli olmayan kişi. İLE İşsiz, güçsüz.["BEKÂR" değil BÎ-KÂR'lar evi] )


- BEKÂR ile/ve/||/<>/> BAKAR


- BEKÂR ile/değil MÜCERRED


- BEKAS[Fr. < BÉCASSE] değil/yerine/= ÇULLUK

( Çullukgillerden, Avrupa, Asya ve Kuzey Afrika'da yaşayan, 32 cm. uzunluğunda, tüyleri kahverengi ve kül rengi, göçebe, uzun gagalı bir kuş. )

( SCOLOPAX RUSTICOLA )


- BEKÇİ ile ASES ile ASESBAŞI

( Bir şeyi ya da bir yeri bekleyip korumakla görevli kişi. İLE Gece bekçisi. | Osmanlı döneminde, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından önceki güvenlik görevlisi. İLE Yeniçeri Ocağındaki askerî görevinin yanı sıra, başkentin düzenini korumakla da yükümlü olan yirmi sekizinci ortanın çorbacıbaşısı. )


- BEKÇİ ile BEN-VÂN

( ... İLE Tarla/harman/ekin bekçisi. )


- BEKÇİ ile DİZDAR[Fars.]

( ... İLE Kale bekçisi. )


- BEKÇİ ile/ve/||/<>/< GÖZETİCİ ile/ve/||/<>/< KURTARICI (OLMAK/OLMAMAK)


- BEKÇİ ile KİZİR

( ... İLE Köy bekçisi/kâhyası. )


- BEKÇİ ile/ve/<> POLİS

( ... İLE/VE/<> Şehir. [Şehirleşmiş yaşamı, şehirde yaşama kurallarını takip eden.] )

( image )

( Silah kullanabilir, kimlik sorabilir, parmak izi ve fotoğraf alabilir. İLE/VE/||/<> Polisin yetkisinin olup da bekçilerin olmadığı durumlar...

* Önleme arama
* Denetim yapma
* İstihbarat toplama, iletişimin tespiti, teknik araçla izleme
* Suça el koyma
* İfade alma
* Olay yeri inceleme
* Adlî arama ve el koyma
* Gözaltına alma
* Kişilerin ikametgah ve ev adreslerinden ayrılmamalarını isteme
* Teşhis yaptırma
* Yer gösterme yaptırma )

( ... ile/ve/<> ÂCÂN )


- BEKÇİ ile/ve/değil/||/<> TÜRBEDAR


- BEKLEME:
GEVŞEK ile/ve/||/<> SIKI ile/ve/||/<> SAF


- BEKLEMEDİĞİMİZ KİŞİDEN ile/>< BEKLEDİĞİMİZ KİŞİDEN
:GELDİĞİNDE/GELİRSE

( "Olumsuz" olarak "değerlendirilir/yorumlanır". İLE/>< Olumludur. )


- BEKLEMEK ile İSTEMEK

( TO WAIT vs. REQUEST )


- BEKLEMEK ile NÖBET


- BEKLEMEK ve/> SORGULAMA


- BEKLEMEK ve/= TERBİYE


- BEKLEMEK ve/= TERBİYE

( TO WAIT and/= TRAINING )


- BEKLEMEK ve/> YORGUNLUK


- BEKLENİLEN ile/ve/değil/yerine SONUÇ


- BEKLENMEDİK ile/ve/<> SIRADIŞI


- BEKLENMEYEN SINAV AÇMAZI ile KESTİRİM AÇMAZI


- BEKLENTİ İÇİNDE OLMAK ile/değil/yerine İSTEDİĞİN ŞEY İÇİN GEREKENİ YAPMAK


- BEKLENTİ İÇİNDE OLMAK ile/yerine PLANLAMA YAPMAK

( TO BE IN EXPECTATION vs. TO PLAN
TO PLAN instead of TO BE IN EXPECTATION )


- BEKLENTİ İÇİNDE SORMAK ile/değil/yerine ANLAMAK ÜZERE SORMAK

( Doğru biçimde anlamak için -inceleyin, araştırın. )

( Anlamak için öteki kişilere güvenmek, iyileşmek için doktorlara güvenmeye benzer. Onlardan, sadece var oldukları ve doğru oldukları zaman yararlanabiliriz. Yok olmuşlarsa ya da yanlışlarsa şanssızız demektir. Fakat bunun yerine, eğer tüm yaşamı, bildiklerimizi nasıl anlayacağımızı öğrenmeye harcarsak, içsel olarak kendini bilme sürekli bizimle birlikte olur, yanlış olduğu zaman ise hemen hemen her zaman işe yarayana kadar onu değiştirebiliriz. )


- BEKLENTİ SIRALAMASI:
"YÖNETİCİLERE GÖRE" ile/değil/yerine/>/>< ÇALIŞANLARA GÖRE

( )


- BEKLENTİ(DE OLMAK) değil/yerine/>< KABUL (ETMEK)

( Hiçbir şey için! DEĞİL/YERİNE/>< Her şeyi. )

( Expect(ation) (for) nothing but accept(ion) (for) everything! )

( not EXPECTATION but/>< ACCEPTION
ACCEPTION instead of EXPECTATION )


- BEKLENTİ ile/yerine ARAYIŞ

( Beklenti içinde olmamak esastır. )

( Anılardan ve beklentilerden doğan tahminler ve plânlarla avunmamalı. )

( EXPECTATION vs. SEEKING
SEEKING instead of EXPECTATION
Must not indulge in forecasts and plans, born of memory and anticipation. )


- BEKLENTİ ile/ve/<> BASKI


- BEKLENTİ ile/ve/=/||/<>/>/< BATKI/HÜSRAN

( EXPECTATION, ANTICIPATION and/>/= DISAPPOINTMENT )


- BEKLENTİ ile/yerine BEKLEMEK

( Beklenti içinde olmamak esastır. )

( EXPECTATION vs. TO WAIT
TO WAIT instead of EXPECTATION )


- BEKLENTİ yerine BİLİNÇ

( CONSCIOUSNESS instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )


- BEKLENTİ ile/ve ÇIKAR

( EXPECTATION, ANTICIPATION vs./and PROFIT )


- BEKLENTİ yerine DAYANÇ/SABIR

( PATIENCE/FORBEARANCE instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )


- BEKLENTİ ile/ve/||/<>/> DAYATMA

( Aralarında çok ince bir çizgi ya da geçiş vardır. )


- BEKLENTİ ile/ve/=/||/<>/>/< DERT


- BEKLENTİ değil/yerine/>< EYLEM


- BEKLENTİ ile/ve/<>/< EZBER / KALIP / KABUL


- BEKLENTİ ile/değil/yerine GÜVEN

( Beklenti içinde olmayın! )

( Beklentide olmamak en iyisidir. Göstereceğiniz tepkiler bunu tayin edecektir. )

( Anıları ve beklentileri terk edin! )

( Yapmanız gereken, tüm anıları ve beklentileri terk etmektir. )

( Beklenti sizi güvensiz kılar. )

( Beklemekle elde edeceğiniz yalnızca daha da beklemektir. )

( Amacınızın herhangi bir beklenti taşımayan salt iyi niyet olduğundan emin olun önce. )

( Elinizde var olandan eminseniz, sonsal olana asla ulaşamazsınız. )

( Kişi, esnek, içten ve beklentisiz olmalıdır ki verdiğinden çok almayı ummasın. )

( Herhangi bir şey gözönünde bulundurulduğu sürece ondan yararlanılmıyor demektir. )

( Bellek ve beklenti olmadıkça zaman da yoktur. )

( Don't anticipate. )

( [not] EXPECTATION, ANTICIPATION vs./but CONFIDENCE
CONFIDENCE instead of EXPECTATION, ANTICIPATION
Not to anticipate is best. The way you respond is decisive.
Abandon memories and expectations.
All you have to do is to abandon all memories and expectations.
Anticipation makes you insecure.
All you get by waiting is more waiting.
If you are sure of the immediate, you will never reach the ultimate. )


- BEKLENTİ ile/ve/yerine/değil HAYAL

( [not] EXPECTATION, ANTICIPATION vs./and/but DREAM
DREAM instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )


- BEKLENTİ ile/ve HEDEF

( EXPECTATION, ANTICIPATION vs./and TARGET )


- BEKLENTİ ile/ve/değil/yerine HEYECAN


- BEKLENTİ değil/yerine HİZMET


- BEKLENTİ değil KENDİNDEN KAÇIŞ

( Merkezden uzaklaşmak. )


- BEKLENTİ ile/yerine ÖNGÖRÜ

( FORESIGHT instead of EXPECTATION, ANTICIPATION )


- BEKLENTİ ile/değil/yerine ÜMİT/UMUT

( Ümidiniz, zihninizde sessiz ve gönlünüzde sakin kalmakta yatar. )

( Düşük tut! İLE/DEĞİL/YERİNE Yüksek tut! )

( [not] EXPECTATION vs./but HOPE
HOPE instead of EXPECTATION )


- BEKLENTİ ile/ve/<>/değil YÜKSEK EŞİK

( [not] EXPECTATION, ANTICIPATION vs./and/<>/but HIGH EDGE )


- BEKLENTİDE OLMA(MA)K ile/ve/değil/yerine/>< "RAHATLIK"


- BEKLENTİDE/İSTEKTE:
YENİ/Sİ ile/ve/<> DAHA FAZLASI/ÇOK


- BEKLENTİYE YANIT ARAMAK ile/yerine (SADECE ANLAMAK İÇİN) SORU SORMAK

( Yeter ki, soru sormasını bil! Taşlar bile seninle konuşur. )

( TO SEARCH FOR EXPECTATION vs. TO ASK [JUST TO UNDERSTAND]
TO ASK [JUST TO UNDERSTAND] instead of TO SEARCH FOR EXPECTATION )


- BEKLENTİYİ YÖNETMEYE ODAKLANMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> ÇÖZÜM ÜRETMEYE ÇABALAMAK


- BEKLETME ile YADSIMA


- Bekletmeden KONUŞ!!!


- BEKLETMEK ile GECİKTİRMEK


- BEKTÂŞÎ SOFRASI =/<> GAZİ(ATATÜRK) SOFRASI


- BEL (EVLÂDI) değil/yerine YOL (EVLÂDI)


- BEL BEL / MEL MEL (BAKMAK)


- BEL EVLÂDI ile/ve/<> YOL EVLÂDI ile/ve/<> NEFES EVLÂDI


- BEL[Ar.] ile BEL[Ar.]

( Belki. İLE Ökçe. )


- BEL ile/ve/<> BASEN ile/ve/<> KALÇA

( Göğüs ile karın arasında daralmış bölüm. İLE/VE/<> Omurganın, bel ile kalça arasındaki bölümü. İLE/VE/<> Bacakla böğür arasındaki, iki yana doğru çıkıntılı bölümü. )


- BEL ile BEL ile BEL ile BEL

( İm, işaret. İLE İnsan gövdesinde, göğüs ile karın arasında, daralmış bölüm. | Bu bölümün, sırtın altına denk gelen bölgesi. | Hayvanlarda, omuz başı ile sağrı arası. | Dağ sırtlarında, geçit veren çukur yer. | Atmık, meni. | Geminin orta bölümü. İLE Toprağı kazmaya ya da kirizma yapmaya yarayan, uzun saplı, ayakla basılacak yeri tahta, ucu sivri kürek ya da çatal biçiminde bir tarım aracı. İLE Ses şiddetiyle ilgili birim.[< Graham Bell] | İletişim teknolojisinde iki farklı güç ya da şiddet değerini ya da bir gücün, bir referans güce oranını karşılaştırmak için kullanılan bir logaritmik birim. İki güç değeri P1 ve P2 ise aralarındaki fark, N = log10[p2 / p1] kadardır. Simgesi: B, b )


- BELÂ

( GAM, KEDER, MUSÎBET, ÂFER, CEZÂ, GAYET ZOR İŞ, BÜYÜK GAİLE | EVET, HAYHAY, PEKÎ )


- BELÂ'[Ar.] ile NİKME[Ar.]


- BELÂ'DA:
ŞERİAT ile TARİKAT ile HAKİKAT ile MÂRİFET

( Sabreder. İLE Rızâ gösterir, şükr eder. İLE Nedenini araştırır, ilmini yapar. İLE Hizmet eder. )


- BELÂ'YA SABIR ile/ve/değil/yerine NİMET'LERE SABIR

( Anlamadığımız herşey başımıza belâ. )


- BELÂ[Ar.] ile BELÂ[Ar.]

( Evet, hayhay, peki. İLE Gam, keder, musîbet, âfet, cezâ, gayet zor iş, büyük uğraş. )


- BELÂ[Ar.] ile NE'AM[Ar.]


- BELÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AŞK

( Bin. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bir. )


- BELÂ ile BELÂ-Yİ MÜBREM

( ... İLE Kaçınılmaz belâ. )


- BELÂBİL[Ar. < BELBÂL] ile BELÂBİL[Ar. < BÜLBÜL]

( Vesveseler, telâşlar, tasalar, kuruntular. İLE Bülbüller. )


- BELÂDE/BELÂD[Ar.] ile BELÂDET[Ar.]/ABRUTISSEMENT, APATHIE[Fr.]

( Kötü kişi, günahkâr, müzevir. | Fenâ şey. İLE İzansızlık, akılsızlık, sersemlik, budalalık. )


- BELÂDET

( İZANSIZLIK, AKILSIZLIK, SERSEMLİK, BUDALALIK )


- BELÂGAT'TA:
BEYÂN[Ar.] ve/||/<> BEDÎ ve/||/<> MAÂNİ

( Birbirinden açık, değişik ifâde yollarını öğreten bölümü. VE/||/<> Sözü sanatlarla güzelleştirmeyi öğreten bölümü. VE/||/<> Dilin tümce yapısındaki incelikleri ve tümcenin konuya uygun kullanım yollarını öğreten bölümü. )


- BELAGAT/RETORİK değil/yerine/= SÖZDEM


- BELÂGAT ile/ve/||/<> BEDÂHET

( İyi konuşma, sözle inandırma yeteneği. | Söz sanatlarını inceleyen bilgi dalı. Retorik. | Konuya tüm yönleriyle kavrayarak, hiçbir yanlış ve eksik anlamaya yer bırakmayan, yorum gerektirmeyen, yapmacıklıktan uzak, düzgün anlatma sanatı. | Bir şeyde, gizli olan derin anlam. İLE/VE/||/<> Apaçık olma durumu. | Bir konuda, hazırlıksız konuşabilme yeteneği. )


- BELDE[Ar. çoğ. BİLÂD, BÜLDÂN] ile BELED[Ar.]

( Şehir, kasaba, memleket. İLE Şehir, memleket. )


- BELDE değil/yerine/= İLÇİK


- BELEDİYE OTOBÜSLERİ ile ÖZEL HALK OTOBÜSLERİ


- BELEDİYE[Ar.] değil/yerine/= URAY


- BELEDİYE değil/yerine/= URAY


- BELEK ile/değil BELLEK

( Çocuk bezi. İLE/DEĞİL Yaşantıları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini, bilinçli olarak anlıkta saklama olanağı/gücü, hafıza. | Bir bilgisayarda, programı değişmeyen verileri, yapılacak iş için gerekli olan ara sonuçları toplayan bölüm. )


- BELEŞ/Çİ/LİK ile/ve/<> OTLAKÇI/LIK


- BELEŞÇİ ile/ve/değil PARASIZ


- BELGE ile/ve/||/<> BİLGİ


- BELGE ile/ve KAYIT


- BELGİ ile/ve/<> BELGİN

( Bir şeyi, benzerlerinden ayıran özellik. | Duyuş, düşünüş ve inanıştaki ayırıcı özellik. İLE Tam ve kesin olarak belirlenmiş olan. )

( ŞİAR/ALÂMET/NİŞAN ile/ve/<> SARİH )


- BELGİT/SENET ÇEŞİTLERİ'NDE:
ADİ ile RESMİ ile RE'SEN DÜZENLENMİŞ/TANZİM EDİLMİŞ ile TASDİKLİ ile HATIR ile KIYMETLİ ile TİCÂRÎ ile EMTİA


- BELGÜ

( AYET )


- BELÎ

( BAŞ ÜSTÜNE, HAY HAY )

( EVET )


- BELİ[Fars.] ile BELİĞ

( Evet. İLE Belagati olan, belagatli. )


- BELIEF vs. FAITH


- BELIEF vs./and STRUGGLE


- BELIEF/FAITH vs./and LIFE


- BELIEF vs./and SUBMISSION

( İNANÇ ile/ve TESLİMİYET )


- BELİĞ ile BELİK

( Belagati olan, belagatli. İLE Saç örgüsü. )


- BELİK

( Saç örgüsü. )


- BELİRGE/SENDROM[Fr. < Yun.] ile TRAVMA[Yun.]

( Özel bir bozukluğu belirleyen, birarada görülen, tanıyı kolaylaştıran bulgu ve belirtilerin tümü. İLE Bir doku ya da örgenin yapısını ya da biçimini bozan ve dıştan, mekanik bir etki sonucu oluşan yerel yara. )

( SYNDROME vs. TRAUMA )


- BELİRGİN/LİK ile KESİN/LİK

( CLARITY vs. CERTAINTY )


- BELİRGİN/LİK ile/ve SABİT/LİK

( CLARITY vs./and CONSTANCY )


- BELİRGİN/LİK ile/ve SÜREKLİ/LİK

( CLARITY vs./and CONTINUITY )


- BELİRGİN ile/ve YAYGIN

( CLEAR vs./and COMMON )


- BELİRGİNLEŞTİRME ile/ve/||/<> AÇIĞA ÇIKARMA


- BELİRLE(N)ME ile/ve/||/<> ETKİLE(N)ME


- BELİRLE/N/ME, BELİRLENİM = DETERMINATION[İng.] = DÉTERMINATION[Fr.] = DAS BESTIMMEN[Alm.] = DETERMINAZIONE[İt.] = DETERMINACION[İsp.] = CONSTITUTIO, DEFINITIO, DETERMINATIO[Lat.] = HO HORISMOS, HE TAKSIS[Yun.] = VUCHA(T), MÂL[Ar.] = TAYÎN[Fars.] = BEPALING[Felm.]


- BELİRLEME, OLUMSUZLAMADIR ile/değil/yerine OLUMSUZLAYARAK BELİRLEME

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Olumsuzlama, kendini de olumsuzlayabildiğinden dolayı. )

( SPINOZA ile HEGEL )


- BELİRLEME ile/ve/> BİRARADA TUTMAK

( TO DETERMINE vs./and/> TO KEEP TOGETHER )


- BELİRLEME ile/ve/>/<> DEĞİLLEME

( TO DETERMINE vs./and/>/<> NEGATION )


- BELİRLEME ile/ve İLİŞKİLER

( TO DETERMINE vs./and RELATIONS )


- BELİRLEME ile/ve SINIRLAMA

( DESIGNATION vs./and LIMITING )


- BELİRLEME ile/ve/>/<> SONSUZ DEĞİLLEME

( TO DETERMINE vs./and/>/<> INFINITE NEGATION )


- BELİRLEME ile TARİF

( DESIGNATION vs. DESCRIPTION )


- BELİRLEME ile TARİF


- BELİRLEME ile YADSIMA

( TO DETERMINE vs. TO DENY )


- BELİRLEMEK/BELİRLEYİCİ ile SONSAL SINIFLAMA / SONSALLIK / KATEGORİZASYON

( DESIGNATION vs. CATEGORIZE )


- BELİRLEMEK ile "AYARLAMAK"

( TO DETERMINE vs. "TO ARRANGE" )


- BELİRLEMEK ile/ve KARAR VERMEK

( TO DETERMINE vs./and TO DECIDE )


- BELİRLEMEK ile/ve NETLEŞTİRMEK

( TO DETERMINE vs./and TO CLEAR )


- BELİRLEMEK ile NİTELEMEK

( BELİRLEMEK: Nedene dayandırmak. )

( DESIGNATION vs. TO QUALIFY )


- BELİRLEMEK ile NİTELEMEK


- BELİRLENİM ile/ve DIŞTAN BELİRLENİM

( DETERMINATION vs./and EXTERNAL DETERMINATION )


- BELİRLENİM ile/ve/||/<> İLİŞKİSELLİK


- BELİRLENİM ile/değil İLKE

( ... İLE/DEĞİL Farklılıkları birliğe getirici olan. )

( Birliğe getiren herşey ilkedir. )

( [not] DESIGNATION vs./but PRINCIPLE )


- BELİRLENİM ile/ve KABUL

( DETERMINATION vs./and TO ACCEPT )


- BELİRLENİM ile/ve ZORUNLULUK

( DETERMINATION vs./and OBLIGATION )


- BELİRLENİM ile/ve/||/<> ZORUNLULUK


- BELİRLENİMSİZ/LİK ile/ve OLANAKLI/LIK


- BELİRLENMİŞ/LİK ile/ve/değil BELİRGİN/LİK


- BELİRLENMİŞLİK ile KOŞULLANMIŞLIK

( DETERMINED vs. TO BECOME CONDITIONED )


- BELİRLENMİŞLİK ile/ve SEÇİLMİŞ/LİK

( DETERMINED vs./and SELECTED/NESS )


- BELİRLENMİŞLİK ile/ve/||/<> SONSUZLUĞUN OLANAKSIZLIĞI


- BELİRLEYİCİ (OLAN) ile/ve BELİRLEYECEK (OLAN)


- BELİRLEYİCİ/LİK ile/ve BAĞLAYICI/LIK


- BELİRLEYİCİ/LİK ile/ve/<> OYALAYICI/LIK


- BELİRLEYİCİ ile/ve/<> BELİRGİNLEŞTİRİCİ


- BELİRLEYİCİ ile/ve/değil/<> ÖLÇÜT


- BELİRLEYİCİ ile/ve/||/<> ÖNCELİKLİ


- BELİRLİ (BİR) BELİRSİZ ile BELİRLİ-BELİRSİZ


- BELİRLİ BİR ALANDA/KONUDA:
BİN KİTAP OKUMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< (YETKİN) BİR KİTABI, BİN KEZ OKUMAK


- BELİRLİ BİR YERDELİK ile/ve/||/<>/> SIRALILIK


- BELİRLİ BİR:
SÜREYLE ile/ve/||/<>/>/< SIRAYLA


- BELİRLİ GEÇMİŞ ile/ve/<> BELİRSİZ GEÇMİŞ

( -di'li geçmiş. İLE/VE/<> -miş'li geçmiş. )

( [Eylemin belirttiği kavramın, içinde bulunulan zamandan önce olup bittiğini]
Belirli ve kesinlikli bildiren kip. İLE/VE/<> Başkasından duyarak ya da belirsiz olarak bildiren kip. )


- BELİRLİ HATA ile BELİRSİZ HATA

( Nedeni bilinen, sonuçlara ancak ve sadece tek bir yönde etki eden ve giderilebilen, sistematik hata ile eş anlamlı bir hata sınıfı. İLE Ölçme sırasında kaçınılmaz, küçük, kontrol edilemeyen değişkenlerin etkisinden kaynaklanan belirsizlikler. )

( SYSTEMATIC ERROR vs. RANDOM ERROR )


- BELİRLİ NEDENLER ile/ve/||/<>/> BELİRLİ KOŞULLAR ile/ve/||/<>/> BELİRLİ SONUÇLAR

( Geçmiş. İLE/VE/||/<>/> Şimdi. İLE/VE/||/<>/> Gelecek. )


- BELİRLİ OLMA ile/ve/||/<> FİLİZ VERME


- BELİRLİ OLMAZ ile BİLİNMEZ


- BELİRLİ-BELİRSİZ


- BELİRLİ/LİK ile/ve BAĞIMLI/LIK

( DETERMINEDNESS vs./and DEPENDENT/DEPENDENCE )


- BELİRLİ/LİK ile/ve BELKİLİ/LİK

( Olanaklı/lık. İLE/VE Olası/lık. )


- BELİRLİ/LİK ile MUTLAK

( DETERMINED/NESS vs. ABSOLUTE )


- BELİRLİ/LİK ile/ve ZORUNLU/LUK

( DETERMINEDNESS vs./and OBLIGATION )


- BELİRLİ ile BAŞAT


- BELİRLİ ile BELİRGİN


- BELİRLİLİK ile/ve BİLİNEBİLİRLİK

( DETERMINEDNESS vs./and ABLE TO KNOW )


- BELİRME ile/ve/<> TAŞMA


- BELİRSİZ (OLAN) ÜMİT ile/ve/yerine BELİRLİ (OLAN) ÜMİT

( INDEFINITE HOPE vs./and DEFINITE HOPE
DEFINITE HOPE instead of INDEFINITE HOPE )


- BELİRSİZ BELİRLİ


- BELİRSİZ SÖZ/MUĞLAK İFADE ile/değil/yerine KAVRAM


- BELİRSİZ/LİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BELİRGİN/LİK

( Zihnin baş edemediği ve neredeyse her an tükenebileceği tek durum. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Zihnin ve sürecin rahatlayabildiği ve yaşayabildiği tek durum. )


- BELİRSİZ/LİK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< BÖLÜNMÜŞ/LÜK


- BELİRSİZ/LİK ile/ve/=/||/<> DEĞERSİZ/LİK


- BELİRSİZ/LİK ile KEYFÎ/LİK

( INDEFINITE/NESS vs./and ARBITRARY/INESS )


- BELİRSİZ/LİK ile MUTLAK

( INDEFINITENESS vs. ABSOLUTE )


- BELİRSİZ/LİK ile/ve/||/<> OLUMSUZ/LUK

( Zihnin, işleyebildiği tek durum/koşul belirginlik; rahat edemediği tek durum ise belirsizliktir. )


- BELİRSİZ ile BELİRLİ (BİR) BELİRSİZ


- BELİRSİZ ile/ve/||/<> ÇEKİNGEN


- BELİRSİZ ile HERHANGİ

( INDEFINITE vs. ANY )


- BELİRSİZ ile KARIŞIK

( INDEFINITE vs. COMPLICATED )


- BELİRSİZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÖRTÜK


- BELİRSİZ ile/ve/||/<>/> SONSUZ ile/ve/||/<>/> TEK

( Tek aynada. İLE/VE/||/<>/> Karşılıklı aynanın arasında. İLE/VE/||/<>/> Birbirine bakan üç aynanın[üçgen içinde] ortasında. )


- BELİRSİZ ile/ve TANIMLANAMAZ OLAN

( INDEFINITE vs./and NOT POSSIBLE TO DEFINE )


- Belirsizliği giderecek kadar konuş, sonra SUS!!!


- BELİRSİZLİK SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI:
GÖNDERMELİ ile/ve/||/<> VURGULAMA ile/ve/||/<> ÇOK ANLAMLILIK

( FALLACY OF: EQUIVOCATION vs./and/||/<> ACCENT vs./and/||/<> AMPHIBOLY )


- BELİRSİZLİK ile/ve/<> (")BAŞEDİLEMEZLİK(")

( Zihnin(/kişinin) başedemeyeceği tek olgu/durum. )


- BELİRSİZLİK ile/ve/değil BULANIKLIK


- BELİRSİZLİK <>/>< BÜTÜNLÜK

( INDEFINITENESS <>/>< INTEGRITY )


- BELİRSİZLİK ile/ve/<> GİZEM


- BELİRSİZLİK ile/ve/||/<>/> KARARSIZLIK


- BELİRSİZLİK ile/ve/<> KARMAŞIKLIK

( Nesnesizlikten/kavramsızlıktan. İLE/VE/<> Yöntemsizlikten. )


- BELİRSİZLİK ile/ve/<> KUŞKU


- BELİRSİZLİK ile/ve/||/<>/>/< OLANAKSIZLIK


- BELİRSİZLİK ile RASTGELELİK

( INDEFINITENESS vs. RANDOM )


- BELİRSİZLİK ile/ve/değil/yerine/<> ÜMİT


- BELİRSİZLİK ile/ve/||/<> ÜMİTSİZLİK

( Dışarıda, bazı/çoğu şeyde olabilir. İLE/VE (FAKAT)/||/<> İçeride ve hiçbir "şey/durum" için olmamalıdır! )


- BELİRTEÇ ile GÖSTERGE


- BELİRTEN değil/yerine/= TAMLAYAN


- BELİRTİ ile/ve/||/<>/> İZ ile/ve/||/<>/> İZİN İZİ ile/ve/||/<>/> GÖSTEREN


- BELİRTİ ile ÖZELLİK

( SIGN vs. FEATURE )


- BELİRTİ ile/değil UZANTI


- BELİRTİ ile/ve/<> YANSIMA


- BELİRTİLER ile/ve/değil/yerine KÖKEN

( [not] SIGN/ALS vs./and/but ORIGIN
ORIGIN instead of SIGN/ALS )


- BELİRTİLERİ BASKILAMA ile/değil/yerine/>< İYİLEŞTİRME


- BELİRTİLİ

( DEFINITE )


- BELİRTKE ile BELİTKE

( Bir özlü sözle birlikte kullanılan im. | Soyut bir şeyin, bir kavramın simgesi olan varolan ya da eşya. AMBLEM | Gösterge. İLE Belitler dizgesi. [BELİT/AKSİYOM: Kendiliğinden, apaçık olan ve böyle olduğundan dolayı öteki önermelerin ön dayanağı olan temel önerme.] )


- BELİRTME DURUMU

( ACCUSATIVE CASE )


- BELİRTME ile BİLDİRME

( TO STATE vs. TO NOTIFY )


- BELİRTME ile ORTAYA KOYMA

( TO STATE vs. TO EXPOSE )


- BELİRTMEK ile/ve "ALTINI ÇİZMEK"


- BELİT(AKSİYOM) = MÜTEARİFE = AXIOM[İng.] = AXIOME[Fr.] = AXIOM[Alm.] = AXIOMA[Yun.] = AXIOMA[İsp.]

( Kendiliğinden, apaçık ve bundan dolayı öteki önermelerin ön dayanağı sayılan temel önerme. İLE Bir gücün, maddi bir etkenin, bir düşüncenin ortaya çıkması. | İnsan etkinliğinin ya da iradesinin açığa çıkması. | Hareket, iş. | Anamalın, belirli bir bölümü. | Hisse senedi. | Bir oyuncunun, sahne üzerindeki hareketi. | Oyunun temasını geliştiren, başlıca olay, öykü, gelişim. )


- BELİT/AKSİYOM(ATİK) = AXIOM[İng.] = AXIOME/AXIOMATIQUE[Fr.] = AXIOM, GRUNDWAHRHEIT[Alm.] = ASSIOMA[İt.] = AXIOMA[İsp.] = PRONUNTIATUM[Lat.] = AKS.OMA[Yun.] = BEDÎHİYYE, MÜSELLEM[Ar.] = ASLÎ MUTEÂREF[Fars.] = AXIOMA[Felm.]


- BELİT/AKSİYOM ile/ve/değil EŞİK


- BELİT/AKSİYOM ile/ve KOYUT/ÖN DOĞRU/POSTULA(T)

( İnsan zihninin, tümel kuralları. İLE/VE Herhangi bir bilimin, tümel kuralları. )

( Kendiliğinden apaçık olan ve böyle olduğu için öteki önermelerin ön dayanağı olan temel önerme. İLE/VE Ön doğru. )

( Belitler/aksiyomlar, temellendirilmez. )

( Kendileri kanıtlanmayan, kanıtları kanıtlanmaya gereksinim duyulmayacak ilk ilkelere verilen ad. | Tüm bilimler için uyulması gereken temel kurallar. İLE/VE Bir bilim dalının [üyesinin] kabul ettiği temel kurallar. )

( ÖZDEŞLİK İLKESİ | ÇELİŞMEZLİK İLKESİ | ÜÇÜNCÜ OLASININ/ŞIKKIN OLANAKSIZLIĞI [ARISTOTELES] )

( KOINAI ENNOIAI ile/ve AITEMATA )

( MÜTEARİFE/MÜSELLEMÂT/MÜSELLEMÛN ile/ve MEVZUA[ÖN KABUL]/MÜSÂDERÂT )

( AXIOME[Fr. < Yun.] ile/ve POSTULATUM[Lat.] )


- BELKA'[Ar.] ile BELKA'[Ar.]

( Alaca, alaca bacaklı at. İLE Tenha [çöl], harap ve boş yer. )


- Belki dinleyemiyorsundur fakat DİNLE!!!


- BELKİ OLABİLİR" değil [sadece] "BELKİ" ya da "OLABİLİR"

( Hem "belki", hem de olasılık yanyana ifade edilmez. Olasılık, "belki"yi kapsar! )


- Belki susamıyorsundur fakat SUS!!!


- BELKİ" ile/ve "HER NE KADAR ŞÖYLE ŞÖYLE OLSA DA"


- BELKİ ile/değil BİR/DÜŞÜK/YÜKSEK OLASILIKLA/OLASILIKLI


- BELLA

( Tümbuktu - Mali'de yaşayan, kalker, odun, kum ve tuz ticareti yapan bir göçebe halkı. )


- BELLEĞE DAYANARAK YAŞAYAN ile BELLEĞİ (GEREKTİĞİNDE) KULLANARAK YAŞAYAN


- BELLEĞE YÖNELİK BİLGİ (YÖNETİMİ/KULLANIMI) ile/yerine EYLEME YÖNELİK BİLGİ (YÖNETİMİ/KULLANIMI)

( [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT MEMORY vs. [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT ACTION
[TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT ACTION instead of [TO MANAGE/USE] KNOWLEDGE IN THE AIMED AT MEMORY )


- BELLEĞİN AŞAMALARI'NDA:
KODLAMA ile/ve/> DEPOLAMA ile/ve/> ARA-BUL-GERİYE GETİR

( Belleğe yerleştirilir. > Bellekte tutulur. > Bellekten çağrılır. )


- BELLEĞİNDEN SİLMEK ile/ve/> ETKİSİNDEN/"BÜYÜSÜNDEN" KURTULMAK

( REMOVE FROM MEMORY vs./and/> RELEASE FROM EFFECT/CHARMING )


- BELLEK SİLME ile/ve PROPAGANDA


- BELLEK YİTİMİ ile DUYUM YİTİMİ ile ACI YİTİMİ ile SÖZ YİTİMİ ile HAREKETLERDEKİ DÜZENSİZLİK

( ZIYÂ-İ HÂFIZA ile ZIYÂ-İ HİSS ile ZIYÂ-İ ELEM ile ZIYÂ-İ KELÂM ile ZIYÂ-İ İNTİZÂM )

( AMNÉSIE avec ANESTHÉSIE avec ANALGÉSIE avec APHASIE avec ATAXIE )


- BELLEK-GÖVDE(/NEDENSEL-GÖVDE) ile/ve/değil/yerine/< GÖVDE


- BELLEK:
GEÇMİŞ ve/||/<>/> ŞU AN ve/||/<>/> GELECEĞİ (BELİRLER)


- BELLEK:
SEMANTİK ile/ve/||/<> EPİZODİK

( Olgusal. İLE/VE/||/<> Özgeçmişe dayalı. )


- BELLEK(TEKİ KAYITLAR):
ZAMANDAN ve/||/<> DEĞİŞİMDEN
SAKLAMAK/SAKLANILAN


- BELLEK ile/ve/<> ALGI

( KUVVE-İ ZÂKİRE ile/ve/<> İDRAK )

( Algı bir örgütlemedir. )

( Bellek Haritası )


- BELLEK ve/||/<> DİL


- BELLEK ile/ve GELECEK


- BELLEK ile/ve GÖRÜ


- BELLEK = HÂFIZA = MEMORY[İng.] = MÉMOIRE[Fr.] = GEDÄCHTNIS[Alm.] = MEMORIA[dissil/f.]/RECUERDO[eril/m.][İsp.]


- BELLEK ile/ve/değil İLGİ


- BELLEK ile/<> MNEMOTEKNİ[Fr. < Yun. MNEME: Bellek. | TEKHNE: Sanat.]

( ... İLE/<> Bazı alıştırma ve çağrışımlardan yararlanarak, belleği geliştirme yöntemi. )


- BELLEK ile/ve/değil ÖNCELİK


- BELLEK ile/ve TARİH

( Bellek, sadece benzerlik ve sürekliliği temel alırken, tarih farklılık ve düzensizlikleri önemser. )

( Bellek, geçmişi sözlü gelenek içinde yaşatırken, tarih, geçmişi, yazıyla sergilemektedir. )

( Collingwood, anılar ile tarih arasında farkı, düzenli ve çıkarımsal olup olmamasına bağlamıştır. Tarih düzenli ve çıkarıma dayanan bilgi çeşididir. Anılar ise çoğu zaman bu özelliğe sahip değildir; dolayısıyla onlar tarih değillerdir.
MEMORY vs./and HISTORY )


- BELLEK ile/ve/||/<> TOPLUMSAL BELLEK


- BELLEK ile/ve/yerine/||/<> US/AKIL

( Katıksız aklın, belleğe gereksinimi yoktur. )

( Sahip olunan etkin/aktif ya da pasif bilgilerin, şimdiki zamanda, uygulanabilir/pratik bilgi olarak, hızla ortaya çıkartılabilmesi Us'a[akla/akıllı olmaya] işaret etmez. Beynin çalışma yapıları özerklik gösterdiğinden, içinde bulunulan topludurum[konjonktür] gereği beynin nasıl çalışabileceği önceden bilinebilir/tespit edilebilir değildir. )

( Bellek, süreklilik, yanılsama verir, tekrarlanış ise nedensellik düşüncesini oluşturur. )

( Bellek ve beklenti olmadıkça zaman da yoktur. )

( Bellek, iyi bir hizmetkârdır fakat kötü bir efendidir. )

( Memory gives the illusion of continuity and repetitiveness creates the idea of causality.
Memory is a good servant, but a bad master. )

( MEMORIA cum/et/||/<> ... )

( MEMORY vs./and/||/<> REASON
REASON instead of MEMORY )


- BELLEKTE TAŞIMAK ile/değil/yerine BİLMEK

( Bilgi 2'dir. 1. Hakkında veri sahibi olmak. 2. Nerede bulacağını/bulabileceğini bilmek. [Bu çağda olması gereken ve öncelikli olan nerede bulabileceğini bilmektir.] )

( [not] TO CARRY ON MEMORY vs. TO KNOW
TO KNOW instead of TO CARRY ON MEMORY )


- BELLEKTE TUTMAK/TAŞIMAK değil/>< BİLMEK


- BELLEKTE TUTMAYA ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine "HEYBEYE ATMAK"


- BELLEKTE:
AŞAĞIDAN YUKARI ile/ve/||/<> YUKARIDAN AŞAĞI


- BELLEME(EZBERLEME) ile/yerine ÖĞRENME

( TO MEMORIZE vs. TO LEARN
TO LEARN instead of TO MEMORIZE )


- BELLEME ile BELLEME

( Öğrenip akılda tutmak. | Sanmak. İLE Bel denilen araçla toprağı işlemek. )


- BELLEMEK ile BELLEMEK

( Öğrenip akılda tutmak: | Öğrenmek. İLE Bel denilen araçla toprağı işlemek, aktarmak. )


- BELLEMEK ile/ve/yerine EZBERLEMEK[Fars.]

( ... İLE/VE/YERİNE Kalbe yazmak. )


- BELLEMEK ile/yerine SORGULAMAK/DÜŞÜNMEK

( Sormaz ki bilsin, sorsa bilir; bilmez ki sorsun, bilse sorar. )

( TO MEMORIZE vs. INTERROGATE/TO THINK
INTERROGATE/TO THINK instead of TO MEMORIZE )


- BELLETİCİ AHLÂK ile/yerine DÖNÜŞTÜRÜCÜ AHLÂK

( MORALS OF MEMORIZE vs. TRANSFORMAL MORALS
TRANSFORMAL MORALS instead of MORALS OF MEMORIZE )


- BELOVED vs. LOVELY


- BELSOĞUKLUĞU ile GLANS[PENİS BAŞI] YANGISI(İLTİHABI)

( GONORE ile BALANİT )


- BELSUYU(MENİ) İZİ ile DİŞ MACUNU İZİ


- BELSUYU/ATMIK(MENİ) ile/ve/> DÖL


- BELSUYU/ERSUYU ile/ve/<> COWPER BEZİ SIVISI

( SEMİNAL VEZİKÜL: Spermleri besleyen ve üreme kanallarını kayganlaştıran, meni içindeki sıvıyı salgılayan bez. )

( MENÎ, SÂİL-İ MENEVÎ, HUVEYNÂT-I/HÜCEYRÂT-I MENEVİYYE ile/ve MEZİ/MEZİYY )

( Belsuyu/ersuyu, erilin/penisin boşaldığı(ejakülasyon) anda fışkırarak çıkan, koyu, süt rengine yakın, içinde sperm/ata bulunan sıvı/sekresyondur[gövde sıvılarının genel adı]. İLE/VE/<> Sevişme/düzüşme esnasında, boşalma öncesi penisten akan/akmaya devam eden şeffaf sıvı, Cowper Bezi ve birçok bileşimden gelen kaydırıcılığa/ıslaklığa yarayan/sağlayan sıvıdır. )

( MAĞZ-I PÜŞT ile/ve/<> ... )


- BELVÂZ[Fars.]

( Çıkıntı, duvardan dışarı çıkan direk ucu. )


- BEMBEYAZ APAK

( ... İLE Bembeyaz. | Çok ak bir biçimde. )


- BEMM[Ar.]

( Kanun, tambur gibi çalgılara takılan tel. | Pes perde. )


- BEMOL(b) ile DİEZ(#)

( Kalınlaştırır. İLE İnceltir. )


- BEN


- BEN

( Kuşun yavrusuna taşıdığı yem. )


- BEN - ben


- BEN İSTEDİM DİYE değil SEN İSTER İSEN


- Ben ol da bil, O ol da KONUŞ!!!


- BEN OLDUM DELİSİ OLMAK ile/yerine NE OLDUM DELİSİ OLMAK ile/yerine BEN/NE OLDUM DELİSİ OLMAMAK(/BU DURUMA DÜŞMEMEK)


- BEN OLMAYAN ile/ve/<> ÖTEKİ(LEŞTİRME)


- BEN-İM:
BENLİK ile/ve/değil ÖZNE

( Kendini merkeze koymak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Başkalarından/ötekilerden ayrı olan. )


- BEN-İM ile BENİM

( "Benim" bir kişiye özgü, ötekileri hesaba katmayan ayrımcılık demektir. )

( "Mine" implies exclusivity. )

( BENİM!

Uzun boylu, ay yüzlü bir kız vardı kasabanın birinde. Onun sevgisiyle herkes yolunu yitirmişti. İşi gücü dilberlikti, bez yıkarken saçlarını çözer, eteğini beline toplar, âşıklarının gönüllerine ateş çalardı.

Kemâle ermiş, yaşını başını almış bir adam da âşık oldu ona ve tez vakitte kemâlini yitirdi, tecrübeli aklı deliliğe yaklaştı, yüzünün aşkıyla beli iki kat olup gönlü belâ zinciriyle bir girdapta kaldı. Sonunda dayanamadı, kendini ona vakfetti, her işi onun için, herşeyi onun adına yapmaya başladı. Ücretle iş yapsa kazancını ona sunar, eline altın geçse gider o gümüş gövdeliye verirdi. Bir gün genç kız kendine dedi ki:

- Yanışın her an biraz daha artmada ama aşkta masraf ziyâde gerek, sendeki sermaye yalnızca âşk olursa mutfak boş kalır, daha fazlaya gücün yetmezse geç bu sevdadan, davul dengi dengine demişler...

- Sevgili, dedi âşık, gövdemde bir avuç ilikten, bir parça deriden başka bir şey kalmadı yolunda harcayacak. Bari beni sat da elde ettiğinle bir müddet daha hoş ol.

- Genç kız âşığını derhal Mısır'a götürdü, orada bir kürsü kurmuşlar, âdet etmişler, satıcı kürsüye oturur, kölesi ayakta durup müşteri beklerdi. Bir müddet beklediler. Adam hiç üzüntü göstermiyor, hiç boynunu bükmüyor, hatta müşteri çıktığı vakit baş gösterecek ayrılığı da aklına getirmiyordu. Bir adam gelip genç kıza sordu:

- Şu ayakta bekleyen yaşlı adam senin kulun mu?
- Evet, benim kulumdur!...

O sırada, yaşlı adam, bayılıp düştü. Adam pazarlık ile onu satın aldı ve kendine geldiğinde şehrin dışında bir mezarlığa götürdü. Meğer o adamın babası ölmüş, o da babasının ruhu için bir köle azâd etmeyi ahdetmiş, yaşlı adamı satın alması bundanmış. Mezarın başında zavallı yaşlı adamı azâd edip cebini de altınla doldurduktan sonra gönlünü şâd etmek için dedi ki:

- Diliyorsan ey yaşlı adam. Mısır'da kal! Malın eksilmez, seni gözetirim. Dilersen de var git, çünkü artık özgürsün, kendinin sultanısın.

Yaşlı adam, teşekkür ederek genç kızın ardınca koşup yetişti ve altınları avucuna sayıp gönlünü alana yine gönlünü teslim etti. Dünyayı onun yüzünde apaydın görüyordu ve dedi ki:

- A sevgili! Şu gönül, senin için satılmaktan aldığı lezzeti bugüne dek hiçbir şeyden almadı. Hele "benim kulumdur" dediğin andaki saadetim, sanmam ki başka bir kimsede olsun!

Haydi yine beni pazara götürüp sat ki,
tekrar "Benim!" dediğini duyayım! )

( I AM vs. MINE/MY )


- BEN-SEN-O ile/ve/||/<>/> BİZ-SİZ-ONLAR

( Tekil. İLE/VE/||/<>/> Çoğul. )


- BEN:
"ŞUYUM/BUYUM, BU/ŞU KADARIM!" ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/>/< BEN'İM


- BEN[Ar.] ile BEN[Ar.] ile BEN[Ar.] ile BEN[Ar.]

( Çoğu doğuştan, tende bulunan, ufak, koyu renkli leke ya da kabartı. | En çok üzümde, olgunlaşma belirtisi. | Saçta, sakalda beliren beyazlık. İLE Kuşun, yavrusuna taşıdığı yem. İLE Kişi. | Birinci tekil kişiyi gösteren adıl. | Bireyi, öteki varolanlardan ayıran bilinç. | Bir kişinin, kişiliğini oluşturan temel öğe. İLE Harman, ekin. | Bağ. | Çitlenbik. )


- BEN[Fars.] ile BENG[Fars.]

( Harman, ekin. | Bağ. | Çitlenbik. İLE Küçük çitlenbik. )


- BEN/LİK >< ALÇAKGÖNÜLLÜ/LÜK

( NEFS >< TEVÂZÛ )


- BEN/LİK ile/ve/<>/> KENDİ/LİK


- BEN/SEN BİLİNCİ ile/ve/<>/yerine BİZ BİLİNCİ

( Ben Var'ım!, Ben Tek'im!, Ben Anlamlı'yım! / Sen Var'sın!, Sen Tek'sin!, Sen Anlamlı'sın! İLE/YERİNE Biz Var'ız!, Biz Tek'iz!, Biz Anlamlı'yız! ( Hiçbir şey benim ya da sizin değildir - her şey bizimdir. )

( Nothing is mine or yours - everything is ours. )

( ME CONSCIOUSNESS/YOU CONSCIOUSNESS vs./and/<> WE/US CONSCIOUSNESS
WE/US CONSCIOUSNESS instead of ME CONSCIOUSNESS/YOU CONSCIOUSNESS )


- BEN/SEN ile/ve/<>/değil/yerine O/BİZ

( Kıyameti koparttıracak olan. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Birliğe getirecek/götürecek olan. )


- BEN ile/ve/değil/||/<>/< ben

( Başkalarının yanındaki. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Mutlak. )


- BEN ile/ve/<> BEN OLMAYAN

( Birlik. İLE/VE/<> Çokluk. )


- BEN ve/||/<>/> BEN'İ (NASIL KURTARABİLİRİM?)


- BEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/< BİZ

( Biz, ancak birlikte (olarak) bir adam ediyoruz/ederiz. )

( Sorun. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>

( Ben'in yaratıcı gücü, başlangıçtır. )

( [not] ME vs./and/but/||/<>/> WE/US instead of ME )


- BEN ile/ve/<>/değil/yerine BİZ


- BEN ile/ve/<>/> BİZ ile/ve/<>/> KENDİ/LİK


- ben ile/değil EŞEYSEL ÖRGEN


- BEN ile/ve ET BENİ

( [Ar..] ŞÂME[çoğ. ŞÂM, ŞÂMÂT] ile/ve SÜÛL )

( HİND/HİNDÛ: Siyah ben. )

( HÂL, ŞÂM ile/ve BÂDÂME )

( MOLE vs./and ... )


- BEN değil/yerine FAKİR


- ben = me[İng.] = JE[Fr.] = ICH[Alm.] = IO[İt.] = YO[İsp.] = EGO[Lat., Yun.] = ANÂ[Ar.] = MÄN[Fars.] = IK[Felm.]


- BEN ile/ve NEFS/NEFİS

( Nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi ol! )


- BEN ve/<> OLAN ve/<> BEN

( Halvetteki BEN. İLE/VE Celvetteki BEN. İLE/VE Celvetteki halvette olan BEN. )

( EHYE AŞER EHYE )


- BEN ile/ve/<> SEN

( Varlığım sensin, bilincin ben-im. )

( ME vs./and/<> YOU )


- BEN ile/ve SEN


- BEN = ZÂT = I[İng.] = das SOSEIN[Alm.] = TO TI ESTIN, TO TI ÈN EINAI[Yun.] = ESSENTIA[Ortaçağ Lat.]


- BENÂT-I NÂŞ[Ar. < BİNT]/BENETNASH[Fr.]/ETA URSUS[Lat.]/ALKAID[İng.]

( Dübb-i Ekber denilen yıldız kümesinin kuyruğunun ucunda bulunan kümenin en sönük yıldızı. )


- BENCE/BANA GÖRE/BENİM İÇİN değil/yerine SANIRIM


- BENCE ile/değil/yerine "BANA ÖYLE/ŞÖYLE GELİYOR Kİ ..."


- BENCE ile/ve/değil/yerine BENİM/SENİN İÇİN, BANA/SANA GÖRE


- BENCİ/LİK ile BENCİL/LİK

( Bencillik, parçanın adına ve bütünün zararına, açgözlülük etmek, ele geçirmek, biriktirmek demektir. )

( Kişi, iç gerçeklerini gözardı eder etmez bencilliğe sürüklenebilir. )

( Dar görüşlü, çiğ kişiler, varlığı bencilce kullanırken, büyük kişiler sahip olduklarını başkalarının yararına değerlendirirler. )

( Başkalarına yararlı olabilmek için esneklik, bencillikten kurtulmak ve insan doğasını anlamak gerekir. )

( Bencillik ıstırabın nedenidir. )

( Bencillik tüm kötülüklerin kaynağıdır. )

( Kendinin, gövde ve zihin olmadığını bilen bir kişi, bencil olamaz. Çünkü, bencillik nedeni olabilecek bir şeye sahip değildir. )

( Savunmak zorunda olduğunuz bir egonuz olduğu sürece şiddet kullanmak zorundasınız. )

( Tek kötülük, budalalık ve bencilliktir. )

( Bencillik merkezi yok olduğu zaman, tüm haz arzusu ve ıstırap korkusu biter. )

( Kişi, kendini sürekli yenilemeli ve başkalarını da meziyetiyle etkileyerek bencillikten uzaklaşmalıdır. )

( Selfishness is the source of all evil.
That as long as you have a self to defend, you must be violent. )

( SELF-SATISFIED(/SELF-SATISFACTION) vs. EGOIST(/EGOISM) / SELFISHNESS )


- BENCİL/LİK ile/değil/yerine BİREYSEL/LİK


- BENCİL/LİK ile ÇIKARCI/LIK

( AFERİST: Çıkarcı, vurguncu, dalavereci. )


- BENCİL/LİK ile/ve/> SAHTEKÂR/LIK


- BENCİL/LİK ile/ve/> SORUMSUZ/LUK


- BENCİLLİK ile/>< ELEŞTİRİ


- BENCİLLİK ile/değil/yerine KİŞİLİK/ŞAHSİYET

( Kişi, kendini dışarıdan/ötekinden koruyan değil, dışarıyı/ötekini kendinden koruyan kişidir. )


- BEND-İ HİSÂR

( Sûz-i dil, pûselik~sultânî yegâh makamlarından oluşmuştur. )


- BEND değil/yerine/= YASA ALT MADDESİ


- BENDAKA[Ar.]

( Hiddetli bakma, sert bakış. | Bir şeyi fındık gibi ufalama. )


- BENDE KUSUR VAR değil BİR HATA YAPMIŞIM


- BENDE YOK, SENDE DE OLMASIN ile/değil/yerine SENDE VAR, BENDE DE OLSUN


- BENDE[Fars.] ile KUL, KÖLE, BAĞLI [bkz. ABD(Ar.)]

( KUL, KÖLE, BAĞLI [bkz. ABD] )


- BENDİŞ[Fars.]

( Altın ve gümüş üzerine işlenilen nakış, savat. )


- BENDUKÎ[Ar.]

( Keten bezinin en iyisi. )


- BENEFIT vs. PROFIT


- BENEFIT vs. TO GET/OBTAIN


- BENEK[Ar.] ile BENEK[Tr.]

( Atlas zemin üzerine sırma işlemeli bir tür kumaş. İLE Herhangi bir şey üzerindeki ufak leke. )


- BENEK ile AK BENEK

( ... İLE Gözün saydam tabakasında bir yara ya da çıban sonucunda oluşmuş, görmeyi derece derece azaltan beyaz benek. )


- BENEK ile/değil ÇİL

( [not] FLECK vs./but FRECKLE )


- BENEKLİ KURBAĞA ile YILDIZLI CÜCE KURBAĞA

( İlk kez 2010'da, Batı Ghats dağlarındaki vahşi yaşamı araştırırken bir yaprak çöpünün altında karşılaşılmıştır. İLE Hint Sri Lanka'lı amfibi alt ailesinden gelen yepyeni bir tür olarak 2019'da keşfedilmiştir.[En son ortak atalarının 57 - 76 milyon yıl önce yaşadığı düşünülüyor.] )

( ... ile )

( ... cum ASTROBATRACHUS KURICHIYANA )


- BENEKLİ YUNUS ile BÜYÜK ŞİŞE BURUNLU YUNUS

( Derinlerde avlanırlar. İLE/VE Sığ sularda avlanırlar. )

( ... İLE Karayipler'de yaşarlar. )

( Benekli Yunus ile Şişe Burunlu Yunus )

( ... cum TURSIOPS TURUNCATUS )


- BENEKLİ YUNUS ile ESMER YUNUS


- BENGÂH

( Keçeden yapılmış Türkmen evi. | Emirlere~yüksek rütbelilere ait özel çadır. )


- BENGAL KEDİSİ ile BALIKÇI KEDİ

( ... İLE Güneydoğu Asya'nın, tropik ve subtorpik bölgelerinde yaşayan, vahşi bir türdür. İnce uzun bir gövdesi, yapılı yüzü vardır. Genellikle dere kenarları ve bataklıklarda yaşarlar ve suya bayılırlar. Suyun içinde balık avlamasını kolaylaştıracak uzun parmaklı ve gelişmiş patileri vardır. Yaşam alanı çoğunlukla ormanlardır. Balıkçı olduğundan, sulak alanlarda da karşılaşmak olanaklıdır. Gövdeleri 80 cm., kuyrukları ise 30 cm. uzunluğundadır. )


- BENGİ ZAMAN ile/ve ARDIŞIK ZAMAN ile/ve DÖNGÜSEL/ÇEVRİMSEL ZAMAN

( Olguları verir. İLE/VE Tarihsel olguları verir. İLE/VE Kendini tekrarlayan olguları verir. Üretim birimleri sürecini gösterir.[doğa, mevsimler, ekip-biçme.] )

( Kıpı/an/şimdi. İLE/VE Geçmiş-Şimdi-Gelecek. İLE/VE ... )

( Kairos. İLE/VE Kronos. İLE/VE ... )


- BENGİ ile BENGİ

( Sonu olmayan, hep kalacak olan, ölümsüz, ebedî. İLE Ege ve Güney Marmara bölgesinin halk oyunlarından biri. )


- BENHUR ve TITANIC ve YÜZÜKLERİN EFENDİSİ(YÜZÜK KARDEŞLİĞİ)

( Bugüne kadar sadece bu üç film, onbir dalda Oscar ödülü kazanmıştır. )


- BENİ ANLAMADIN değil DEDİĞİMİ ANLAMADIN


- BENİ ANLAYIN ile/değil/yerine/< DEDİĞİMİ ANLAYIN


- BENÎ[Ar.]

( OĞULLAR(/I) (BENÎ İSRÂİL )


- BENİ/SENİ/ONU:
"ENTERESE ETMEZ" değil
(FAZLA/YETERİNCE) İLGİLENDİRMİYOR


- BENIGN değil/yerine/= İYİCİL


- BENÎKA[Ar. | çoğ. BENÂYIK]

( Giysinin koltukaltındaki parçası. )


- BENİMSEME ile/ve/değil/yerine/<> İÇSELLEŞTİRME


- BENİMSEME ile KİŞİSELLEŞTİRME


- BENİMSEMEK ile "SAHİP ÇIKMAK"


- BENİMSEMEK ile "TUTMAK"

( TO ADOPT vs. "TO SUPPORT/LIKE" )


- BENİMSEMEK ile "TUTMAK"


- BENİMSEMEK ve/||/<> ANIMSAMAK


- BENİMSEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KABUL ETMEK


- BENİMSEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> KARŞI ÇIKABİLMEK


- BENİMSEMEK ile/ve/değil/yerine/<> ÖZÜMSEMEK


- BENİMSEMEK ile/ve/<> SAVUNMAK


- BENJAMIN ile BENJAMIN

( Walter Benjamin İLE Benjamin Franklin )

( 15 Temmuz 1892 - 26 Eylül 1940 İLE 17 Ocak 1706 - 17 Nisan 1790 )

( Alman edebiyat eleştirmeni, düşünür, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısı. İLE Yayıncı, yazar, mucit, felsefeci, biliminsanı ve siyasetçi. )


- BENLE(N) değil BENİMLE


- BENLİĞİN, TASARIMSAL KOLU ile/ve/||/<> KENDİLİĞİN, UYGULAYICI KOLU


- BENLİK:
EMİR ALTINDA ile/ve/> SORGULAYAN ile/ve/> SEZGİSEL ile/ve/> BEKLENTİSİZ ile/ve/>
RIZÂ SAHİBİ ile/ve/> RÂZI OLUNAN ile/ve/> SAFLAŞMIŞ


- BENLİK/EGO ile/ve/||/<> KENDİLİK(BENLİK KİMLİĞİ)


- BENLİK ile/ve/||/<>/> ÖYKÜSEL BENLİK


- BENLİKTE ÖLMEK ve/||/<>/> HAKİKATTE DİRİLMEK


- BENMERKEZCİ/LİK ile/ve/değil/||/<> BENMERKEZLİ/LİK


- BENMERKEZCİ/LİK ile/değil/yerine/>< EVRENSELLİK


- BENNE[Ar. çoğ. BİNÂN]

( Güzel koku. )


- BENÛ/H[Fars.] ile BENÛ/N[Ar. < İBN]

( Yığın, küme. İLE Oğullar. )


- BENZEMEK ile/ve ANDIRMAK


- BENZEN[< Fr. < Ar.] ile BENZİN[< Fr. < Ar.]

( Madenkömürü katranından çıkarılan, C6H6 formulündeki hidrokarbonun bilimsel adı. İLE Petrolün damıtılması ile elde edilen, özgül ağırlığı, yaklaşık olarak 0,65 olan, renksiz, uçucu, kendine özgü kokusu olan bir sıvı. | Benzen. )


- BENZEN ile/ve/||/<>/> ANİLİN[Fr. < ANILINE]

( ... İLE/VE/||/<>/> Benzenden türeyen bir amin. )


- BENZEN ile BENZEN DİSÜLFONİK ASİT ile BENZEN HEKZAKLORÜR ile BENZEN MONOSÜLFONİK ASİT ile BENZEN SÜLFİNİK ASİT ile BENZİDİN ile BENZİN

( Formülü, C6H6, k.n. 78 °C; e.n. 5 °C, mol kütlesi 78,11 g olan, doymamış bir bileşik olduğu halde bu tür bileşiklere özgü katılma tepkimelerini vermeyen; renksiz, suda çözünmeyip alkol, eter ve asetonda çözünen, organik sentezlerde, boya üretiminde çözücü olarak kullanılan ve yanıcı bir organik madde. İLE Formülü, C6H4(SO3, H)2, mol kütlesi 238,2 g olan ve organik sentezlerde kullanılan aromatik bir madde. İLE Formülü, C6H6Cl6, mol kütlesi 290,78 g, e.n. 229 °C olan, suda çözünen, beyaz ve katı bir madde. İLE Formülü, C6H5(SO3H), mol kütlesi 158,2 g olan, renksiz, suda çözünmeyen ve aminler için belirteç olarak kullanılan aromatik bir madde. İLE Formülü, C6H5SO3-OH, mol kütlesi 142,1 g, e.n. 83 °C, bozunma noktası 100 °C, benzensülfonil ile izomer olan ve renksiz prizma şeklinde katı bir madde. İLE Formülü NH2C6H4-C6H4-NH2, mol kütlesi 184,23 g, e.n. 127 °C olan, sülfatlar, kan ve yüksek değerlikli metallerin düşük miktarları için ayıraç olarak kullanılan, alkol ve asitte çözünüp, suda az çözünen ve kaynayan suda çözünen organik bir madde. İLE Ham petrolün damıtılmasıyla 40-200 °C'de elde edilen, hidrokarbonlardan oluşan ve ham petrolün yaklaşık %30'unu oluşturan, renksiz bir sıvı olup, suda çözünmeyen, organik çözücülerle karışan, yağlar, alkaloit ve lastik için çözücü, tekstil temizleyicisi ve başlıca oto yakıtı olmak üzere çeşitli sanayi ürünlerinde girdi ya da çözücü olarak kullanılan ve karbon sayısı 7-12 olan bir kısım. )


- BENZER NESNELER ve/||/<> BENZER NESNELER


- BENZER/LİK ile/ve/değil/||/<> PARALEL/LİK


- BENZER/LİK ile/ve YAKLAŞIK/LIK

( SIMILAR/NESS vs./and APPROXIMATE/NESS )


- BENZER ile AKIL

( SIMILAR vs. REASON )


- BENZER ile BENZEŞEN ile BENZEŞİM ile BENZEŞLİK ile BENZEŞME ile BENZETİ ile BENZETME ile BENZEYİŞ


- BENZERLİK ile "MODA"


- BENZERLİK ile "YAKINLIK"


- BENZERLİK ile/değil AYRIMLAR

( Belirleyici olan/olması gereken benzerlik değil ayrımlardır! )


- BENZERLİKLERİN BİRARAYA GETİRİLMESİ ile/ve/<> FARKLILIKLARIN/AYRIMLARIN ÖNE ÇIKARILMASI


- BENZERLİKTE:
AYNILIK ile/ve/||/<> FARKLILIK


- BENZERSİZLEŞTİRME ile/ve/değil/yerine "FARKLILIK"/"ÖZGÜNLÜK" ATFETMEK


- BENZEŞ/LİK ile EŞİT/LİK

( ASSIMILATION vs. EQUALITY )


- BENZEŞ/LİK ile ÖZDEŞ/LİK

( ASSIMILATION vs. IDENTITY )


- BENZEŞİM ile/değil BAKIŞIKLIK


- BENZEŞLİK ile ÖZDEŞLİK

( ASSIMILATION vs. IDENTITY )


- BENZEŞME ve AYRIŞMA


- BENZETME:
AYRINTILI ile KISALTILMIŞ ile PEKİŞTİRİLMİŞ ile GÜZEL(BELİĞ)

( )


- BENZETME ile "BENZETME"


- BENZETME değil YAKIŞTIRMA/N


- BENZETMEK ile UZLAŞMAK

( TO SIMILE vs. TO COMPROMISE )


- BENZETMELERDE:
AT ile/ne yazık ki MAYMUN

( Duygu olarak. İLE/NE YAZIK Kİ Biçim olarak. )


- BENZİN[Fr. < Ar.] ile MAZOT[Rusça]

( Petrolün damıtılması ile elde edilen, özgül ağırlığı, yaklaşık olarak 0,65 olan, renksiz, uçucu, kendine özgü kokusu olan bir sıvı. | Benzen. İLE Akaryakıt olarak kullanılan ham petrolün, damıtma ürünlerinden biri. )


- BENZİN ile BENZOL

( ... İLE Benzin ve tolüen karışımı bir akaryakıt. )


- BER-BÂD[Ar.] ile BER-BATT[Ar., Fars.]

( Perîşan, harap, viran. | Pis, fenâ, kirli. İLE Kaz göğüslü. | Lavuta/lavta adlı bir çalgı.[LYRE(Fr.)] )


- BER-EFŞÂN[Fars.]

( Türk müziğinin büyük usûllerindendir. )


- BER-HURDÂR[Fars. < BERHÛR] ile MUTLU

( Hisse, nasip, pay.)] )


- BER-TENG[Fars.]

( At koşumunun sırt kayışı. | Cübbe ya da ferâce kuşağı. | Küçük çocuğu annesinin sırtına bağlamaya yarayan göğüs kuşağı. )


- BER'[Ar.] ile HALK[Ar.]


- BER[Ar.] ile -BER[Ar.] ile BER[Ar.] ile BER'/BÜR/BÜRÛ'[Ar.]

( Üzere. İLE Alan, getiren, götüren. [DİL-BER: Gönül alan. | PEYÂM-BER: Haber getiren.] İLE Göğüs, sîne. | Meyva, yemiş. | Meme. | Kucak. | Yaprak. | Genç hanım. | Evin kapısı. | En, genişlik. İLE Hastanın iyileşmeye başlaması. )


- BERÂAT ile BERÂET[Ar.] değil
BERÂT[Ar. çoğ. BEREVÂT] (KANDİLİ/GECESİ)[Ar.]

( Olgunluk, iyilik, güzellik, meziyet, erdem/fazîlet. İLE Bir dâvâ sonucunda, temiz ve ilişkisiz çıkma, aklık, arılık, aklanma. DEĞİL [eskiden] Rütbe, nişan ve ayrıcalık/imtiyaz verildiğini bildiren ferman. | Bir buluştan, bir haktan yararlanmak için devletçe verilen belge. )

( BERÂT GECESİ: Hz. Muhammed'e, peygamberliğinin bildirildiği, Şaban ayının beşinci gecesi. )


- BERABERLİK ile HAŞR OLMAK


- BERÂET ile/ve/<> BERÂET-İ ZİMMET

( Bir dâvâ sonucunda, temiz ve ilişkisiz çıkma, aklık, arılık, aklanma. İLE/VE/<> Zimmetinde bir şey olmayış, aklık. )


- BERÂH[Ar.]:
Açık, işlenmemiş ve ağaçsız bölge.


- BERÂHÎN[< BÜRHÂN]

( DELİLLER, TANIKLAR )


- BERÂRÎ[< Ar. BERRİYYE] ile ÇÖLLER, SAHRALAR

( Çöller, sahralar. )


- BERÂT

( BELGE )


- BERÂT-I CİBÂYET ile BERÂT GECESİ ile BERÂT-I HÜMÂYÛN ile BERÂT-I TERHÂNÎ

( Vergi, resim ve icâre gibi, hazineye ya da vakfa ait paraları toplama yetkisini veren belge/vesîka. İLE Hz. Muhammed'e, peygamberliğinin bildirildiği, Şaban ayının beşinci gecesi. İLE Sultanlara özel ferman. İLE Gördüğü büyük bir hizmet karşılğı olarak vergiden muaf tutulması hakkında sultan tarafından verilen ferman. )


- BERÂY-İ MA'LÛMAT

( BİLGİ VERMEK İÇİN )


- BERBAH[Ar.]/ÉPIDIDYME ile ERBEZİ ÜSTÜ

( Erbezi üstü. )


- BERBAT değil/yerine/= ÇİRKİN


- BERBAT değil/yerine/= KÖTÜ


- BERBER[Fars.] ile BERBER[Fars.]

( Saç/sakal kesen usta/esnaf. İLE Afrika'nın kuzeyinde bulunan bir budun/kavim[Ar.]. )


- BERÇEKER

( Acem/Pers. )


- BERDE[Ar.] ile BERDE/BENDE[Ar.]

( Mide dolgunluğu. İLE Tutsak, esir, köle, karavaş. )


- BERE ile BERE[Fars.] ile BERE[Fr. < BERET]

( Vurma ve incitme sonucunda, gövdenin herhangi bir yerinde oluşan çürük. | Herhangi bir şeyde görülen çizik, ezik. İLE Kuzu. İLE Yuvarlak, yassı ve sipersiz başlık. )


- BERE ile BERTİK

( Vurma ve incitme sonucunda, gövdenin herhangi bir yerinde oluşan çürük. | Herhangi bir şeyde görülen çizik, ezik. İLE Yara, bere. | İncinmiş, burkulmuş. | Deride mor leke, çürük. )


- BERE ile ŞAPKA


- BEREHREHE[Ar.]

( Çok güzel hanım. )


- BEREKET ALMAK ve EL TUTMAK


- BEREKET[Ar.] ile BEREKÂT[Ar.]

( Bolluk. | Meymenet, saâdet, mutluluk. | Tanrı vergisi. İLE Bolluklar, hayırlar. | Meymenetleri saâdetler, mutluluklar, hayırlar. )


- BEREKET ile/ve HAYIR


- BEREKET ile/ve NİSAN BEREKETİ


- BEREKET ile/ve OLANAK


- BEREKET ile/ve OLANAK


- BEREKET ve/<>/< PAYLAŞIM


- BEREKET ile/ve RAHMET


- BEREKET ile/ve SIR


- BEREKET ile/ve ŞÜKÜR

( BEREKÂT[< BEREKET]: Bolluklar, hayırlar. | Meymenetleri saâdetler, mutluluklar, hayırlar. )

( Geleneğin, içsel etkiyle verilmesi ve içselleştirilmesi.İLE/VE ... )


- BEREKETLİ[Ar.] değil/yerine/= ARTAĞAN

( Mutluluk, meymenet, saadet. | Nimette bolluk ve iyilik. )


- BEREM[Fars.]

( Üzüm çubuklarının altına konulan çatal ağaç, herek. | Asma ve kabak çardağı. )


- BERG[Fars.] ile BERG[Fars.]

( Bent, set. İLE Yaprak. )


- BERG[Fars.] ile BERK[Ar.]

( Yaprak. İLE Şimşek. )


- BERGMAN ile/ve/||/<> BORGMAN

( Einstein'in, Amerika'ya giderken yanında olmasını istediği iki matematikçi. )


- BERHANE[Ar.] ile/ve/||/<> METRUK[Ar.]


- BERHAVA[Fars. + Ar.] değil/yerine/= YARARSIZ, BOŞ

( Havaya atılmış, uçurulmuş. | Yararsız, boş. )


- BERHÛD[Fars.] ile/değil/yerine/>< BERFEND[Fars.]

( Saçmasapan söz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güzel söz. | Derin yer. )


- BERİ ile BERRİ

( Konuşanın, önündeki iki uzaklıktan, kendine daha yakın olanı. | Bu uzaklıkta bulunan. | Çıkma durumundaki sözcüklerden sonra getirilerek bir işin başlangıcını gösterir. İLE Kara ile toprakla ilgili, karasal. )


- BERİ ile GERİ


- BERİ ile GERİ


- BERÎA[Ar.]

( Güzelliği ve olgunluğuyla akranlarından üstün olan hanım. )


- BERİBERİ

( Beslenme bozukluğu. )


- BERÎCEN/BERÎZEN[Fars.]

( İçinde ekmek pişirilen ocak, fırın. )


- BERÎK[Ar.] ile BERÎK/E, BÜRÛK[Ar.]

( Işık, parıltı. İLE Un helvası. )


- BERİL ile BERİLYUM[Be]

( Doğada, altıgen billurlar durumunda bulunan, saydam, çoğu yeşil renkli berilyum ve alüminyum silikat. iLE Atom sayısı 4, yoğunluğu 1.73 olan, zümrüt gibi kimi taşların bileşiminde bulunan, havanın etkisine karşı ince bir oksit tabakasıyla kaplı öğe/element. )


- BERİT/MENZİL ile/ve MERHALE

( 4 Fersah. İLE/VE 2 Berit.[8 Fersah] )


- BERİYYE

( ÇÖL, KIR, SAHRÂ | HALK, BİREYLER )


- BERİYYE[Ar.] ile NÂS[Ar.]


- BERKELYUM

( Atom numarası 97, atom ağırlığı 294 olan yapay öğe. [simgesi: Bk] )


- BERKİMEK ile/ve/||/<> SAĞLAMLAŞMAK, PEKİŞMEK, GÜÇ KAZANMAK


- BERMUTAT[Fars. BER + Ar. MUTÂD] değil/yerine/= ALIŞILAGELEN BİÇİMDE, HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ


- BERNİŞ[Fars.]

( Karın ağrısı/sancısı. | Eklem/mafsal ağrısı, romatizma sancısı. )


- BERR-İ ATÎK ile/ve BERR-İ CEDÎD

( Eski karalar/topraklar. [Asya, Avrupa, Afrika] İLE/VE Yeni karalar/topraklar. [Amerika, Avustralya] )


- BERR[Ar.] ile BERR[Ar.]

( Kara toprak. İLE Doğru sözlü, hayır işleyen. )


- BERR[Ar.] değil/yerine/= KARA


- BERRAK[Ar.] ile/ve NET[Fr.]

( Berraklık ve yardımseverlik elele gider - her biri hem öbürüne muhtaçtır, hem de öbürünü güçlendirir. )

( Ayna, güneşi çekmek için hiçbir şey yapamaz. O sadece parlaklığını koruyabilir. )

( Durumunuzu berrak bir biçimde görün, bu berraklık sizi serbest hale getirecektir. )

( Bizi, insan yapacak olan, berraklık ve yardımseverliktir. )

( Clarity and charity go together - each needs and strengthens the other.
The mirror can do nothing to attract the sun. It can only keep bright.
See clearly your condition, your very clarity will release you.
It is 'clarity and charity' that make us human. )

( Aydınlık, açık. | Duru, temiz. İLE Tüm çizgileri belirgin olan, gözün tüm ayrıntılarıyla algılanan, iyi görünen. | İyi duyulan ses. | Kesintilerden sonra geri kalan miktarda olan, safi. | Açık seçik olan, anlaşılmaz yanı bulunmayan. | Tenis, masa tenisi gibi oyunlarda servis atışlarında topun karşı sahaya geçerken fileye değdiğini belirtmek için kullanılan bir söz. )

( LIMPID vs./and CLEAR )


- BERRAK değil/yerine/= DURU/AYDINLIK/AÇIK


- BERRÎ[Ar.] değil/yerine/= KARASAL


- BERRÜSTE[Fars.]

( Kavun, karpuz, çayır, çimen gibi dal budak salıp yükselmeyen bitkiler. )


- BERS[Ar.] ile BERŞ[Ar., Fars.]

( Çukur, yumuşak yer. İLE Afyon şurubu, keten yaprağı ile yapılan bir çeşit yatıştırıcı/müsekkin mâcun. | Arzu, gönül isteği. )


- BERTARAF ETMEK değil/yerine/= ORTADAN KALDIRMAK


- BERTARAF ile TELÂFİ


- BERTILLONAGE/ANTROPOMETRİ

( Suç işleyenlerin kimliğini bulmaya yarayan yollardan biri. )


- BERZAH ile/ve/değil EŞİK


- BERZAHLAR('I)


- BEŞ HAZRET ile/ve ÖNCESİ/SONRASI

( * LÂHUT ÂLEMİ
* CEBERRUT ÂLEMİ
* MELEKUT ÂLEMİ
* MİSAL ÂLEMİ
* NÂSUT ÂLEMİ )


- BEŞ İNCELİK/LETÂİF-İ HAMSE[Ar.]:
KALB ile/ve/||/<>/> RUH ile/ve/||/<>/> SIR ile/ve/||/<>/> HAFÎ ile/ve/||/<>/> AHFÂ


- BEŞ VAKİT:
SABAH ve/ ÖĞLE ve/ İKİNDİ ve/ AKŞAM ve/ YATSI


- BEŞ(5) DUYU ile BEŞ(5) SIR


- BEŞER ile/değil/yerine/||/<>/> İNSAN (OLABİLMEK)

( Kendini tanımayan, görünüş bazında, "insan" etiketine sahip olan, sınırlı ve âtıl durumda yaşayan.
İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>
Kendini gerçekleştirmiş, Bilim, Sanat, Felsefe, Zam/an, Doğa, Ayırdındalık/Farkındalık, Yeğleme/Tercih kavramlarının bağlantılarını oluşturabilmiş, oturtabilmiş ve uygulama durumunda olan bir var olan. )

( Hayvanlıktan ayağa kalkmış olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Bilinçte ayağa kalkmış olan. )

( Dayanmayan/dayanamayan, sabretmeyen/sabredemeyen. Sabra dayanamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Dayana(bile)n, sabrede(bile)n. )

( Konuşabilen. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Konuşmayabilen, konuşabildiği gibi konuşmamayı ve/ya da [gereğince] susabilmeyi de becerebilen. )

( Başkasının sözünü bile aktaramayan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )

( Kişi, kişinin kurdu ise. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kişi, kişinin dostu ise. )

( [birbirimize] Yaklaşmak/yaklaşan. İLE/ÖNCELİKLE/||/<>/>< Yaklaşmamak/yaklaşmayan. )

( Görünür. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Görünmez. )

( Görünürlük. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Görebilirlik. )

( Herhangi/belirli biri. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Sanatsal biri. )

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Doya doya, insanlığını yaşayan. )

( Gaflet uykusundan uyanan kişi, beşerdir. Beşer, nefsine mahkûm olan kişidir. Beşer, Allah'ı anlamadan, insan olamaz. İnsan/kişi de bu konuyu hallederse Âdem olur. )

( Dostu bul, ona kavuş. Fakat bunu sindiremeyecek olanlara gösterme! )

( Yapmamız gereken, farkında olmanın farkında olmaktır. )

( Anadan doğma insan yoktur. )

( Beşer iken bî-şer olmaktır, insan olmak. )

( Melekler, insan olamadığından dolayı üzgün; şeytan ise insan olmadığından dolayı memnunmuş. )

( What we need is to be aware of being aware. )

( Kendini kabul etmeyen, itirazı çok ve çeşitli olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Kendini kabul eden, kendiyle barışan, itirazları olmayan ya da azalmış olan. )

( HUMANUS cum/||/<>/> HOMO )


- BEŞÂŞET[Ar.] ile BİŞR[Ar.]


- BEŞÂŞET[Ar.] ile TALÂKATU'L-VECH[Ar.]


- BESBELLİ


- BEŞEN[Fars.]

( Cisim, gövde/beden. )

( Uzun boy. )

( Taraf, kenar, uc. )


- BEŞER DOĞMAK ile/ve/> KİŞİ/İNSAN OLMAK

( BEŞER İKEN BÎ-ŞER OLMAKTIR İNSAN OLMAK )

( BIRTH AS HUMAN vs./and/> BEING HUMAN )


- BEŞER[Ar.] ile NÂS[Ar.]


- BEŞER ile/değil/yerine/>< ÂDEM

( [Kendi sorumluluğunu] Al(a)mayan/alamamış. İLE Alan/almış. )


- BEŞER ile BEŞER

( İnsan olma yolunda yürüyen. İLE Sayıları, beşer beşer saymak. )


- BEŞER ile/değil/yerine BÎ-ŞER


- BEŞER ile/ve/>/değil/yerine KİŞİ

( Herhangi/belirli biri. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Sanatsal biri. )

( Başkasının sözünü bile aktaramayan. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Kendi sözünü söyleyebilen/söyleyen. )

( Hayvanlıktan ayağa kalkmış olan. İLE/VE/>/DEĞİL/YERİNE Bilinçte ayağa kalkmış olan. )


- BEŞERE[Ar.]

( İnsan derisinin dış tabakası. )


- BEŞERİYYÂT[Ar.] ile BEŞERİYYET[Ar.]

( İnsan bilimi, antropoloji. İLE İnsanlık, beşerlik. )


- BEŞÎ'[Ar.] ile BEŞÎR[Ar.]

( Acı, ekşi, tadı kötü olan. İLE Müjde getiren, müjdeci. | Güleryüzlü, güleç. )


- BESIDE vs. BESIDES


- BESİDOKU, ENDOSPERMA = SÜVEYDÂ = ENDOSPERME


- BESİNLER:
KIRMIZI ve/||/<> SARI ve/||/<> YEŞİL ve/||/<> MOR

( Sağlıklı bir kalp için. VE/||/<> Eklemler için. VE/||/<> Saflaşmak ve arınmak için. VE/||/<> Daha uzun yaşam için. )

( For healthy heart. AND/||/<> For joints. AND/||/<> To purify and detox. AND/||/<> For a longer life. )

( FOODS: RED and/||/<> YELLOW and/||/<> GREEN and/||/<> PURPLE )


- BESLE(N)ME ile/ve/||/<>/> SESLE(N)ME


- BESLEMEK ile/ve/<> BESLENMEK

( ... ile/ve/<> TAGADDÎ/TAGAZZÎ[< GIDÂ/GIZÂ][çoğ. TAGADDİYYÂT/TAGAZZİYYÂT]/TAGDİYE[< GIDA] )

( FEED vs./and/<> NUTRITION/NOURISHMENT/ALIMENT )


- BESLEMEK ile/ve/<> BESTELEMEK


- BESLEMEK ile/ve/<> DESTEKLEMEK


- BESLENEN = SÖNÜMSÜZ

( Genliği hiçbir zaman sıfıra yaklaşmayan, her devirde beslenen salınım hareketi. )


- BESLENME ÖRGENLERİ = TAĞDİYE ÅLETLERİ = ORGANES DE NUTRITION


- BESLENME VE ÇİĞNEME SÜRESİ/SAYISI:
YANLIŞSA/EKSİKSE değil/yerine/>< DOĞRUYSA/YERİNDEYSE/YETERİNCEYSE

( [İlâcın] Yararı yok. DEĞİL/YERİNE/>< Gerek yok. )


- BESLENME YETERSİZLİĞİ(DYSTROPHY)


- BESLENME:
"CANIN SIKILDIKÇA" değil/yerine/>< ACIKTIKÇA


- BESLENME:
BÜTÜNSEL ve/||/<> BİTKİSEL


- BESLENME ile/ve/||/<> DEMLENME


- BESLENME = NUTRITION[İng.] = NOURRIR[Fr.] = VERPFLEGEN[Alm.] = NUTRIRE[İt.] = NUTRIR[İsp.]


- BESLENME ve/> SESLENME

( Ancak, hem zihinsel, hem fiziksel olanakları karşılanan kişi bir şey söylemeye, seslenmeye, hakkını aramaya olanak(güç/fırsat) bulur. )


- BESLENME = TAGADDİ, TAĞDİYE, İGTİDÂ'[< GIDÂ] = NUTRITION


- BESLENME ve/||/<> TRİGLİSERİT


- BESLENMEDE, ...:
YEŞİL ve/||/<> SARI ve/||/<> TURUNCU ve/||/<> KIRMIZI ve/||/<> MOR

( Zehir atıcı. VE/||/<> Güzellik. VE/||/<> Kanserden koruyucu. VE/||/<> Kemik sağlığı. VE/||/<> Uzun yaşam. )

( )


- BESLEYİCİ MADDELER, GIDA MADDELERİ = ECZA-İ GIZÂÎYE = PRINCIPES ALIMENTAIRES


- BESMELE:
113 SUREDE ile/ve/<> 1 SUREDE


- BESMELE ile/ve/<> HAMDELE ile/ve/<> SALVELE


- BESMELE ile/ve/değil/> ZAMAN/FIRSAT/BOŞLUK

( Herhangi bir eylem öncesinde kullanılan Besmele sadece bir söz değil, günlük hayattaki (zihinsel) koşuşturmanın içinde küçük aralar vererek kontrollü/farkındalıklı olmayı, kendine/zihnine ve olaya/olguya [birkaç salise/saniye olsa bile] fırsat/zaman/boşluk sunmayı sağlar. )


- BEŞPARMAK/BEŞPENÇE ile BEŞPARMAKOTU

( Derisidikenlilerden, beş ışınlı yıldız biçiminde bir deniz canlısı. | Beş renkte dokunmuş, çubuklu kumaş. İLE Gülgillerden, yol kıyılarında ve çayırlarda yetişen, sürgüne karşı kullanılan bir bitki, kurtpençesi. )

( URASTER cum POTENTILLA REPTANS )


- BESS[Ar.] ile HÜZN[Ar.]


- BESSEHÛ[Ar.] ile FERRAKAHÛ[Ar.]


- BESTE-NİGÂR[Fars.]

( En eski mürekkep Türk makamlarındandır. )


- BESTE ile FÜG

( ... İLE Çoksesli müzikte bir beste. )


- BESTE değil/yerine/= KÜĞ


- BESTE ve/<>/> OPUS[Lat.]

( ... VE/<>/> Besteleniş sırasına göre numaralanmış müzik yapıtı. )


- BESTE ile/ve/değil/||/<>/< SÖZ


- BESTECİ/BESTEKÂR değil/yerine/= KÜĞCÜ/KÜĞYAPAR


- BESTELEYEN ile/ve/<>/değil/yerine DÜZENLEYEN/TERTİPLEYEN


- BESTENİGÂR

( Klasik Türk müziğinde en eski birleşik makamlardan biri. )


- BEŞÛŞ

( GÜLERYÜZLÜ, ŞEN )


- BEŞÛŞ/BEŞÎR[Ar.] ile/ve HECCÂM

( Güleryüzlü, şen. İLE/VE Taşlama/hiciv yapan/sanatçısı. )


- BET (BENİZ) ile BET (BEREKET)

( Beniz sözcüğü ile birlikte, "yüz rengi" anlamında ikileme oluşturan bir söz. İLE Bereket sözcüğü ile birlikte "bolluk" anlamında ikileme oluşturan bir söz. )


- BET-BENİZ(BETİ-BENZİ)


- BET-BEREKET (ARAMAK)


- BETEL/KİFAS[İbr.] | PETRUS[Lat.] ile TEMELTAŞI

( BETEL/KİFAS[İbr.] | PETRUS[Lat.] )


- BETELENMEK = KARŞI GELMEK, DİKLEŞMEK, KAFA TUTMAK


- BETHLEHEM

( Ekmeğin evi. Kudüs'ün güneyindedir. [Hz. İsa'nın doğduğu ve son yedi gününü geçirdiği bölge.] )


- BETİ

( Resim ve yontu sanatlarında, varolanların biçimi. )


- BETİ-BENZİ (ATMAK)


- BETİK = KİTAP = BOOK[İng.] = LIVRE[Fr.] = BUCH[Alm.] = LIBRO[İt., İsp.]


- BETİK ve/||/<>/< TAMAMLANDIĞI YERDE BAŞLAYAN


- BETÎL/BETÛL

( HZ. MERYEM'İN VE FÂTIMAT-ÜZ-ZEHRÂ'NIN TAKMA ADI )


- BETİM, BETİMLEME = TASVİR, TAVSİF = DESCRIPTION[İng., Fr.] = BESCHREIBUNG[Alm.] = DESCRIPTIO[Lat.] = DESCRIPCIÓN[İsp.]


- BETİM, BETİMLEME = TAVSÎF = DESCRIPTION


- BETİMLEME ile/ve BEKLENTİ

( DESCRIPTION vs./and EXPECTATION )


- BETİMLEME ile/ve/||/<> DEĞER VERME/YÜKLEME


- BETİMLEME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TANIMLAMA


- BETİMLEMEK ile/ve PLANLAMAK

( TO DESCRIBE vs./and TO PLAN )


- BETİMLEMELİ/TASAVVURLU DÜŞÜNME ile BETİMLEMESİZ/TASAVVURSUZ DÜŞÜNME


- BETİMLEYİCİ ETİK ile/ve/||/<> NORMATİF ETİK ile/ve/||/<> ÇÖZÜMLEYİCİ ETİK


- BETON[Fr.] ile BETONARME[Fr.]

( Çimentonun su yardımıyla kum, çakıl vb. nesnelerle karışması sonucu oluşan sert, dayanıklı, bağlayıcı yapı malzemesi. | Bu malzemeden yapılmış. İLE Yapıda gücü, esnekliği artırmak için metal ve çimentodan yararlanma yöntemi, demirli beton. 2. sıfat Bu yöntemle yapılmış. )


- BETON[Fr.] değil/yerine/= DONGUÇ


- BETONİYER[Fr.] değil/yerine/= BETONKARAR/BETON KARIŞTIRICI

( Beton yapmak üzere çimento, kum ve suyu karıştıran makine. )


- BETÛK[Ar.] ile BETÛK[Ar.]

( Çok keskin. İLE Yuvarlak tabla, bakkal sepeti. )


- BETÜL ile/değil BETÛL

( ... İLE/DEĞİL Erkeklerden çekinen, nâmuslu kadın. | Ayrı kök salan fidan. )


- BEVÂ'[Ar.] ile BEVÂH[Ar.]

( Benzer, beraber, beraber oluş. İLE Meydanda, âşikâr, belirli. )


- BEVÂDÎ[Ar. < BÂDİYE] ile BEVÂDÎR[Ar. < BÂDİRE]

( Çöller/sahralar, kırlar. İLE Olagelen olaylar/hadiseler. )


- BEVÂRÎ[Ar. < BÂRİYÂ, BÂRİYYE/BÂRİYY] ile BEVÂRİH[Ar. < BÂRİH]

( Hasırlar, ince kamıştan örülen hasırlar. İLE Samyeli denilen sıcaklar ve şiddetli rüzgârlar. )


- BEVÂTIL[Ar. < BÂTIL] ile BEVÂTIN[Ar. < BÂTIN]

( Bâtıl, yaramaz şeyler. İLE Gizli, kapalı şeyler. )


- BEVC[Ar.] ile BEVC[Ar.]

( Yorulma. | Şimşek. | Haykırma. İLE Ziynet, süs, debdebe. | Büyüklük, gösteriş. )


- BEVGA'

( Yumuşak toprak. )


- BEVH[Ar.] ile BEVH[Ar.] ile BEVH[Ar.]

( Meydanda, zâhir, âşikâr. | Belâya uğrama, kederlenme. İLE Ateşin sönmesi. | Hiddet ve kızgınlığın geçmesi. İLE Düşünme, haberli olma. | Lânet etme, sövme, beddua etme, ilenme. | Eşeysel birliktelik/ilişki. )


- BEVL/TEBEVVÜL ile TEŞÂŞÜR

( İşemek. [BEVLE )


- BEVN[Ar.] ile BEVN[Ar.]

( İki şey arasındaki uzaklık, mesafe. İLE Pay, hisse, nasip. )


- BEVS[Ar.] ile BEVŞ[Ar.]

( )

( Acele, ileri geçme/gitme. | Bıktırıncaya kadar ısrar etme. | Bir kimseden kaçıp gizlenme. | Bir şeyin rengi. İLE Çalım, gösteriş, debdebe. )


- BEVŞ[Ar.] ile CEMÂ'AT[Ar.]


- BEVZ[Ar.] ile BEVZ / BEVZEK[Ar.]

( Sürekli oturuş. | Kaybolan çillerden sonra yüzün güzelleşmesi. İLE Nem dolayısıyla yiyeyecek ve giyeceklerde oluşan yeşil küf. | Eşek arısı. | Ağacın köküne yakın olan yerleri. )


- BEWILDERMENT vs. FEAR


- BEY BİLVEFÂ değil/yerine/= GERİ ALIMLI SATIŞ


- BEY-UL ...:
MUDAREBE (AKDİ) ile MUAMELE (AKDİ) ile MURABAHA


- BEYÂN ETMEK ile/ve/değil AKTARMAK/NAKLETMEK


- BEYÂN:
TAKRİR ve/||/<> TEFSİR ve/||/<> TAĞYİR ve/||/<> ZARURET ve/||/<> TEBDİL

( Doğrudan doğruya beyân. VE/||/<> Tefsir yoluyla beyân. VE/||/<> Tağyir yoluyla beyân. VE/||/<> Mantık sonucu beyân. VE/||/<> Başka bir sözü yerine koyarak beyân. )


- BEYÂN(/Î) ile/ve/değil/||/<> Â'YÂN/İYÂN/IYÂN(/Î)


- BEYÂN[Ar.] ile FÂİDE[Ar.]


- BEYÂN[Ar.] ile HEDY[Ar.]


- BEYÂN/BEYÂNAT değil/yerine/= DEMEÇ


- BEYAN ile/ve/<> İYAN


- BEYAN ile SAVUNMA


- BEYÂN ile/ve/<> ŞEHÂDET


- BEYÂNAT değil/yerine/= DEMEÇ


- BEYÂNİ AKIL ile/ve BURHANİ AKIL ile/ve İRFÂNİ AKIL


- BEYÂNNAME değil/yerine/= BİLDİRİ/BİLDİRGE


- BEYÂT[Ar.] ile BEY'AT/BÎAT[Ar.]

( Gece uyuma, gece iş görme, geceyi işle geçirme. İLE Kabul ve onay/tasdik uygulaması. )


- BEYÂTÎ-ARABÂN[Fars.]

( Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. )


- BEYÂTÎ-PÛSELİK[Fars.] ile BEYÂTÎ-ARABÂN-PÛSELİK[Fars.]

( Fahri efendinin düzenlediği bir makamdır. )


- BEYÂTÎ[Fars.]

( Türk müziğinin en eski makamlarındandır. )


- BEYÂTÎ[Fars.] ile BEYÂTÎ-ARABÂN ile BEYÂTÎ-ARABÂN-PÛSELİK ile BEYÂTÎ-PÛSELİK

( Türk müziğinin en eski makamlarındandır. İLE Türk müziğinin mürekkep makamlarındandır. İLE Fahri efendinin düzenlediği bir makamdır. İLE Zekâi Dede'nin düzenlediği bir mürekkep makamdır. )


- BEYAZ (TÜYLÜ) KUĞU ile/ve SİYAH (TÜYLÜ) KUĞU

( ... İLE Bilim Tarihi'ni altüst eden ve Karl Raimund Popper'ın tespitiyle, bilimselliğin "Doğrulanabilirlik İlkesi" ile değil "Yanlışlanabilirlik İlkesi" ile sağlam zemine oturmasına vesile olan ve örnek olarak kullanılan siyah kuğu. )

( Siyah Kuğu | Siyah ve Beyaz Kuğu )


- BEYAZ AT ile/ve/değil/yerine/ya da DORU ile/ve/değil/yerine/ya da YAĞIZ

( Sadece barış ve törenlerde. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE ... )


- BEYAZ BALİNA(BELUGA) ile NARLUGA

( ... İLE Beyaz balina ile deniz gergedanının çiftleşmesiyle meydana gelmiştir. Kuzey Atlantik’te çok nadir görülen bir türdür. )

( ... İLE )


- BEYAZ BAŞLI KARTAL ile BALIK KARTALI

( ... İLE Özellikle hurma yerler. )

( ... cum GYPOHIERAX ANGOLENSIS )


- BEYAZ BASTON/LU ile/ve/||/<> KIRMIZI - BEYAZ BASTON/LU

( ... İLE Görme engelli bir kişi, kırmızı - beyaz renkli baston kullanıyorsa bu, aynı zamanda kişinin işitme sorunu olduğu anlamına gelmektedir. )

( )


- BEYAZ BOYUNLU YALIÇAPKINI ile/ve BEYAZ GÖĞÜSLÜ YALIÇAPKINI

( Hindistan'da yaşarlar. )


- BEYAZ BURUNLU KOATİ ile HALKA KUYRUKLU KOATİ ile GÜNEY AMERİKA/BATI DAĞ/CÜCE KOATİ

( image

ile

image

ile

image )


- BEYAZ KAFALI KAPUÇİN ile KAHVERENGİ KAPUÇİN


- BEYAZ KARE FİLİ ile SİYAH KARE FİLİ


- BEYAZ KARE ile SİYAH KARE


- BEYAZ KARINCA ile TERMİT

( WHITE ANT vs. TERMIT )


- BEYAZ KÖPEKBALIĞI ile BOĞA KÖPEKBALIĞI

( Ancak tuzlu suda yaşayabilirler. İLE/VE Hem tuzlu, hem de tatlı sularda (akarsularda) da yaşayabilirler. )


- BEYAZ NİL ile/ve/<> MAVİ NİL

( Uganda'da bulunan, bölgesindeki ırmaklar, yeraltı suları, kaynaklar ve yağmurlarından beslenen Victoria Gölü, Beyaz Nil adını alan bölümün başlangıcıdır. İLE/VE/<> Etiyopya'nın Tana Gölü'nden doğan Mavi Nil[Abey], Sudan'ın başkenti Hartum'da Beyaz Nil ile buluşup, Mısır'a hayat verdikten sonra Akdeniz'e dökülmektedir.[Dünyada, güneyden, kuzeye doğru akan tek ırmaktır.] )


- BEYAZ NİL ile/ve/<> MAVİ NİL


- BEYAZ NİLÜFER ile/ve SARI NİLÜFER


- BEYAZ ORDU:
ÇEK LEJYONU ve/<> KOLÇAK KUVVETLERİ

( LEJYON[Fr. < Lat.]: Eski Romalılar'da, piyade ve süvarinin oluşturduğu askeri birlik. | Birkaç takımdan oluşan asker birliği. )


- BEYAZ OY ile YEŞİL OY ile KIRMIZI OY

( Kabul demektir. İLE Çekimser kalındığını gösterir. İLE Red demektir. )



(3/6)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2024 itibariyle 245 kez incelenmiş/okunmuştur.